Sunday, April 29, 2007

Ring


Saci yuzune dusen kizlardan korkmamiz gerektigini anladigimiz korku filmidir. Korkunc biseydir. Filmi daha onceden seyredip de sizinle sirf sizi korkutmak icin tekrar izleyen kuzenlerle birlikte izlenmemelidir. Filmin korkutabilitesi ikiyle carpilir sonra. Ha simdi televizyondan cikti cikacak diye geceleri uyuyamaz, gunduzleri zombi gibi dolasirsiniz.

Orduya bak, hizaya gel!

"If you tolerate this, then your children will be next" Manic Street Preachers

Sacma sapan politik kutuplasmalar oluyor. Herkes bir laiklik savunusudur tutturuyor, sanki ciddi bir tehdit varmis gibi alarmda herkes. Turkiye Iran olmasin, ne alakasi var yahu? Iran'da islam devrimi nasil oldu haberiniz var mi? Kosullari neydi? Sinifsal analizini yaptiniz mi? Politik haritayi okumaktan aciz en apolitik beyinler, laiklik denilince "militan demokrat" kesiliyor. Laikliginizi sevsinler.

Turk ordusu goruldugu yerde dovulmelidir. Vatanin huzuru ve akil sagligi icin gorevdir bu. Hukumet istifa edecegine Turk ordusu silah biraksin. Bir de muhtirada "ne mutlu turk'um diyene ilkesinin karsisinda olan herkes TC dusmanidir" demis. Ne alaka ya...Anlamsiz govde gosterisi. Govdesi var gosteriyor tabi, canakcilar da var bol bol. CHP de "ordunun tutumu dogrudur, cumhuriyet kolay kazanilmadi" demis. Senin "muhalefeti"ni seveyim CHP.

Ordu gaziyla politika mi demistim ben bikac gun once? Caglayan kitlesi'ne bakinca uzuluyor insan. Hukumet istifa!ymis, niye? Cumhurbaskani sadece % 30u temsil eden kitleden olmamaliymis. Sanki hep %51'i temsil etti Cumhurbaskani. Parmak hesabi olmaz bu isler. Yahu bunun yasalari var hukuku var. Hukuka uygun secilen Cumhurbaskani olur. Yiyim sizin demokrasi kulturunuzu. Niye toplandiniz o kadar? Zahmet etmeseydiniz keske. Daha bolunerek cogalacaktiniz.

Yine geliyorlar bana soldan soldan.

appears to be real

"Baby, did you forget to take your meds?" Placebo

Ne cok seyi varsayiyoruz, bazilari masum, bazilari degil (konuya girise bakar misiniz, adeta ders niteliginde).

Ne kadar duygusal olsalar da tum erkeklerin "taa en iclerinde" ("in their hearts of hearts" derler kimi ingilizler) insan postuna burunmus yirtici et-duskunleri oldugunu varsayiyoruz.

Ne kadar ozgur, sorumluluk/utanc duymadan yasanan cinselligin atesli taraftari kesilseler de, kadinlarin aslinda "taa en iclerinde" mustakbel esine sonuna kadar sadik olacak kalbinin prensini bekleyen romantik pamuk prensesler oldugunu varsayiyoruz.

En buyuk gunahlari, en kabul edilemez suclari isleyen insanlarin "taa en iclerinde" vaktinde yeterince alevlendirilmemis iyilik kivilcimlarinin hala tutustugunu varsayiyoruz.

Goruntulerle curutulemeyecegini varsaydigimiz birtakim derin gerceklere tutunuyoruz cogu zaman.

PS: Simdi okudum da, amma da mesih gibi konustum yahu, yazarken oyle gelmemisti halbuki.

Saturday, April 28, 2007

Ser-tac

Dusundum de, Serdar Ortac (kisaca ser-tac diyelim biz o'na) ne kadar da terbiyesiz bir insanat degil mi ama? Dansoz parcasiyla gecen yazimizin icine etmisti zaten, kin birikmis bende yeni yeni aciga cikiyor demek ki. Hep icime attim, simdi patliyoruz, hop bir ki. Bu zat-i muhtereme "yaptiginiz tum sarkilar birbirine benziyor ayip olmuyor mu?" cinsinden ignemeli soru sormuslar. Yanita bakar misiniz: "zaten topu topu 7 nota var, ne yapmami bekliyordunuz?" Yakisti mi sana Ser-tac, haftanin rukusu sectim seni. Fena yanit degil aslinda, muzik kulturu turkish pop'tan oteye gecmeyenler bal gibi gelebilirler bu oltaya mesela. Aaa evet derler hatta, demek bu yuzden tum sarkilar birbirine benziyor. Oyle degil ama anacim. Tamam biz de konservatuar mezunu degiliz, ama dinliyoruz sagdan soldan muzik. Olmuyor Ser-tac, sen hala gobekten zeytin yeme evresinde kalmis olabilirsin, bizi de buna mahkum etme ama ne olur? Yetkili merciler harekete geciniz, bu cekik gozlu yari japon tiz sesli asiri ozguven bombasi sisme kisiligi nezarethaneye aliniz. Bizi felc etmeyiniz.

Friday, April 27, 2007

Deep Purple

Oturdum, didindim ugrastim, asagidaki siiri yazdim:

Sweet child in time,
You'll see the line.
The line that's drawn between,
The good and the bad.
See the blind man,
Shooting at the world.
Bullets flying,
Mmm... taking toll.



If you've been bad,
(Oh) Lord I bet you have.
And you've not been hit,
Mmm...by flying lead.
You'd better close your eyes,
Ahh, Ahh...and bow your head.
(And) Wait for the ricochet...


Sonra, bir baktim Deep Purple da kelime kelime aynisini 40 sene once yazmis. Adini da "Child in time" koymus. Tam da isim ustune dusunmekteydim o sirada, bu kesfim tum keyfimi kacirdi. Intihal (tam turkce'siyle eser hirsizligi) denen sey, sadece onceden yazilan/soylenenlerden mi olmak zorunda yani? Hersey soylenmis/yazilmis hissi var zaten icimde, kutuphanelerimiz onbinlerce kitapla tika basa dolu, muzik sozleri, tiyatro oyunlari, film senaryolari, reklam sloganlari derken bize soyleyecek ne kaldi ki? Hem, Deep Purple ile ayni seyleri dusunmus olamaz miyiz? O once dusundu diye kim verdi ona o sozlerin altina imza atma yetkisini? Deep Purple, artik paylasiyoruz bu sozleri...anlastik? Ian Gillan'i kafalasam gerisi bisey demez zaten. Ian olur dimi, ikimizin olsun bu sozler, ha ne dersin? Su kapaga 5 kafanin yanina benimkini de koyarsiniz artik. Yakisir hem, grubun sex appeal'i olayim ben. Siz kaybedersiniz, soyleyeyim ben.

****

Cok guzel konusan insanlar var. Retorigi saglam adamlar bunlar. Bu insanlar boyle konusuyorlarsa ne kadar guzel de yazarlar diye dusunurum hep. Mesela, ben de geveze sayilabilecek bir insanim, ama retorigim oyle saglam degil...Yok israr etmeyin, biliyorum ben kendimi...Neyse, bu retorikci insanlara bakiyorum, yazi dilleri hic de oyle sullar seller olmuyor. Hitap gucu baska birsey, mimikler, el kol, ses tonu..Demek ona tav oluyoruz biz, adam dediklerini yazsa tin tin yani...

Thursday, April 26, 2007

Sirtustu yatma RTE

Sirtustu uyuyamayanlardanim. Sirtustu pozisyonunda en fazla yaptigim birkac dakika tavani donuk gozlerle izlemekten ibaret. Bi de tavanin badanasi iyi yapilmamis, puruzlu filan, onlardan sekiller yapiyorum..Aaa ne o fil mi, e peki o adam ne yapiyor ki orda simdi, aa cok ayip, gibisinden banal seyler. Bulutlara bakip hayaller kurmamistim vaktinde, cocukluk ihtiyaclarimi gidermekteyim. Evet, ne diyorduk, uyku ve sirtustu yatis durumu. Olmuyor efendim, ikisi bir araya gelmiyor. Sirt agrisi yapiyor bi sure sonra o durumda yatis. Belki de koltukta dik oturamamakla ilgili bir durumdur. Kambur genclik. Yatis dedigin tek ayagin 90 derece kivrilmis tek el yastik altina sikistirilmis sekilde olmali. Bize annelerimiz boyle ogretti.
*******
Alakasiz olacak ama, canim Turkiyemde koparilan cumhurbaskani kim olsun, RTE mi olsun Ajdar mi olsun capindaki firtinayi yer yer keyif yer yer huzun ve esefle izlemekteyim. Ne yazik ki, Turkiye'deki politik damar zaman zaman depresen laiklik savunusundan ibaret -ordu gaziyla politika diyelim biz buna sebastian, oyle diyelim iyi dusundun jose. RTE cumhurbaskani olsaydi bi anda seriat ulkesi olmazdik, kadife ya da ipek bir karsidevrimle de karsilasmazdik, hersey kaldigi yerden devam ederdi. RTE ideolojik donusumunu tamamlamis kuzulasmis "institutionalized" olmus bir bahtiyardir, ulkemizin aydinlik gelecegi ulusun korkma diyesim var, hani daha reel sorunlari dert et diyesim var. Ama, benimle ayni kulturel dunyadan insanlar bu konuda o kadar farkli dusunuyorlar ki, dusunduklerimi soylerken bir ic huzursuzluk da hissediyorum bazi bazi - bu da itirafim olsun.

Wednesday, April 25, 2007

Efendime soyleyeyim

Bir miskinlik hali uzerime cullandi bu gunlerde, hicbir sey yapasim yok. Acayip embesil bir evremdeyim, allah hepimizin sonunu hayir etsin. Paper'lar yazildi teslim edildi, asistanlik islerinin birkac iviz zivir angarya-matik isleri var yapilacak hepsi bu. Istanbul'a donulecek gunler sayiliyor, 3 mayis tarihimiz. Sayalim bakalim, hmm, 10 gunden az. Iyi. Zaten bu embesil donemin iki sorumlusundan biri bu: Istanbul'a donusun bu denli yaklasmis olmasi. Herseyi birakma, burayla tum baglari koparma ihtiyaci hissediyorum gibi. (Bu arada, Mathy'nin de piknik sozunu burdan hatirlatmayi bir borc bilirim) Diger sorumlu da, asiri nemli sicak hava. Bunun tek faydasi, okulun genis cimleri uzerinde diledigimizce top kosturabilmemiz, cocuklar gibi sen olabilmemiz. Adimiz zaten burda "Turkish star"a cikti, kimse futboldan ("soccer" manasinda) anlamayinca boyle oluyor iste efendim. Burdaki ecnebi gencleri bir saga bir sola yatiriyorum, Turkiye'yi temsil ediyorum, kolay mi? Uzerimdeki yuk cok agir cok.

Tuesday, April 24, 2007

Sevgili Blog

Bugun korkularimdan birinin daha ayirdina vardim. Nemli sicak havanin ardindan gelen firtinamsi yagmurda cikip yuruyeyim dedim. Semsiyeme vuran yagmurun cikardigi takur tukur ses ve islanmis cim kokusunun hayvani guzelligi esliginde yurudum de. Sonra gok gurledi, boyle bir gurleme uzun zamandir duymamistim, kulagimin pasini aldi doganin hirlamalari. Sonra simsekler cakti, etraf aydinlandi bir sure, kisa bir sure. O simsek ya beni carparsa ne olacak simdi diye dusundum, kimse de yoktu sokakta. "Gerginim son zamanlarda, uzerimde asiri elektrik vardir belki, o elektrik yukardaki elektrigi cekebilir, arada ben kaynarim." Evet bunu dusundum, kelime kelime hem de. Adimlarimi hizlandirdim sonra, yuruyusum kisa surdu.

Monday, April 23, 2007

Fetis erkekler

Fetişizm bir nesneye sahip olmadigi degerleri atfetmektir. fetis erkekler de sahip olmadiklari niteliklerle anilan erkekler oluyor bu durumda. ornek vermek gerekirse, johnny depp, orlando bloom, dicaprio hep en karizmatik, en yakisikli erkekler listelerinde zirve pozisyonlarini kimselere birakmiyorlar. Halbuki siradan nesnel bir gozun de rahatlikla gorebilecegi gibi ne bu uclu ne de benzerleri karizma ile yakisiklilik gibi konularda oyle zirveye oynayacak muhteremler degillerdir. Fakat bunu aciklikla da soylerseniz kimse ciddiyetinize inanmaz cunku durum genellesmis bir ideolojik yargi halini almistir, bir nevi camera obscura'dir, yok oyle degil boyledir. kadinlarin "futbol seviyorum" dediklerinde karsilastiklari suphecilige benzer bir tepki ile karsilasirsiniz, ciddiyetiniz zan altindadir.

Thursday, April 12, 2007

...

Hicbirimiz mukemmel degiliz, hepimiz bosaltim sistemi olan yaratiklariz.

Friday, April 06, 2007

Fighters fight


Rocky: 1976;
Rocky II: 1979;
Rocky III: 1982;
Rocky IV: 1985;
Rocky V: 1990;

Ve sonunda...

Rocky Balboa: 2006.

Rocky'nin hikayesi nostaljik geridonuslerle devam ediyor. Bu yeni film sayesinde, anilari tazelenen sadece Rocky'nin kendisi degil, bizler de biraz da. Rocky'nin fantastik ip atlama sanatini seriyi izleyen hangi zihin unutabilir? Tamam soguk savas doneminde Sovyet boksorle dovusmesi elestirel zihinlerde Hollywood politics sendromunu atesleyici etkiye sahipti, ama yine de o sibiryanin karlarinda bata cika en ilkel araclarla calismasi hangimizin icindenki kahramani uyandirmadi ki? En son antremani resimdeki meydanin merdivenlerini son surat tirmanip iki kolu havada kendi ekseni etrafinda ziplamak olan kahramanimiz, cok ofkelendigi zaman arabasina atlayip surat yapiyordu "the eye of the tiger" esliginde. Aa evet dimi, evet tabi. Urkek ve cekingen Adrian'a olan aski da cok gercekciydi mesela, birbirlerine cok uyan bir cift, sade ve gosterissiz. Oyle basit bir kisilik de degil Rocky; Italyan aygirinin o savasci goruntusunun altinda yatan dingin ruh, ofkeli sozleri buyuk bir olgunlukla sakince dinlemesi ile kendini aciga vuruyordu mesela. Duygusal olarak derin bi kere, oyle sadece basit bir dovuscu degil iste, van damme'dan fazlasi var Rocky'de.

Her halukarda, her boyutta kum torbalarini acimadan dovmesini, bitmez tukenmez hirsini, yikilip yikilip yerden kalkamasini, tek elle sinav cekmesini, horoz yakalayarak yaptigi hiz artirma antremanlarini, 'coach'uyla sado-mazo hoca-ogrenci iliskisini, Adrian'a karsi bitmeyen sadaket dolu askini, ne zaman patlayacagi belirisiz volkan gibi birden ortaya dokuleveren ozlu sozlerini hatirlamak icin bile izleyin derim ben bu son Rocky'i. Yasli Rocky'imiz ile genc Rocky'imiz arasindaki yegane fark, dovuscumuzun zaten yamuk olan cenesinin iyice ayarini kaybetmesi. Hani filmlerdeki kahramanlarla ozdeslesip bi sure kendi iclerinde onlari yasatan cocuk seyirciler vardir ya, ben biraz onlardanim. Hic bi zararini da gormedim. Cenem hala cok sekilli mesela.

Iyi tamam, bi Fellini degil izlediginiz, gerekmiyor ki de zaten.

Thursday, April 05, 2007

The Game of Life

Whoever has the most things when he dies, wins.

Wednesday, April 04, 2007

Go go go...

En buruk sarkilar hep gidenlere soyleniyor, kalanlar zaten bizim. Sezen Axu'muz minik sercemizin uc yurek paralayici sarkisinin adlarini hangimiz bilmez ki, hatirlayalim soyle bir:

Git: (git, git, git-me kal yalan soyledim...)
Gidiyorum (gidiyorum, butun asklar yuregimde...)
Gidemem (ben bu yuzden hic kimseden gidemem, gitmem...)

Evet, aynen boyle iste. Soyle bir celiski oluyor hayatta: kalip da rutin olmak, aliskanlik olmak ya da gidip de kalanlarda soru isareti olmak, tahmin edilemez olmak. Simdi-burada olmak ile aciklanmayan-bir-tarihe-ertelenen olmak arasindaki secim aslinda biraz bu. Zevki ertelemek biraz, surekli bir ihtimal olmak ve hep orda kalmayi secmek aslinda. Gizemini koruma istegi, aslinda hic de gizemli olmadiginin kesfedileceigi korkusunu da barindiriyor biraz da. Gitme istegi, geride kalanlarin gidenlere bictigi garip deger olmasa tum etkisini yitirmez miydi ki? Geride kalanlar, gidenler kadar sogukkanli olabilseydi "gitme"ye yuklenen trajik anlam bi anda ortadan kalkmaz miydi ki? Belki o zaman kimse gitmeye cesaret edemezdi, kalmak da o kadar altindan kalkilamaz olmazdi.

Kimse kimseye: iyi ama kim terk etti, sen mi o mu? diye sormazdi, "o" cevabina kimse "hmm olur bazen oyle" diye tepki vermez, hayat bayram olurdu.

PS: Bu post'un blogger'in kisisel yasantisiyla hic bi iliskisi yoktur, arkadaslarimi gozlemledim. "Kimse alinmasin kendimi yazdim" degil yani, aksine "isteyen alinsin kendimi yazmadim" durumu.

a href="http://www.justforeignpolicy.org/iraq/iraqdeaths.html">Just Foreign Policy Iraqi Death Estimator