Tuesday, October 31, 2006

excuse me

Bir kere kendini kaptirinca gerisi sabun sőkűgű gibi geliyor. Corap kőpűgű? O da olur.

Thursday, October 26, 2006

Natural Born Killers


















Oliver Stone cektiginde hepimiz hayranlikla izlemedik mi? Izledik. Farz edin ki, Natural Born Killers filminin seti, Turkiye. Oyunculari Turkiye'ye uyarlayalim, sen ben o biz siz onlar olsun mesela oyuncular. Basrol birazdan aciklanacak. Yonetmen Genelkurmay olsun mesela, senaryo Basbakan, isikcilar miletvekilleri, makyaj medya. Iste tradeji. Posted by Picasa

Cem ne yaptin?










...Cem Yılmaz'ın heykeli dikilecek mi?

Geçen gün Engin Ardıç, "Oğlum Cem, yanlış yoldasın" diye yazmış. "Bu memlekette heykelinin dikileceğini sanıyorsan, yanılıyorsun" diyor. Ben heykelimin dikileceğini sanacak kadar geri zekalı değilim, bir… İkincisi, Allah insanın heykelini diktirmesin, çünkü ne zaman heykelin dikilirse, o zaman kuşlar üstüne sıçar. Bu kaçınılmaz bir denklem yani… O nedenle heykelle işimiz olmaz.

Ya bi saniye ya, ben bu lafi bir yerden hatirliyorum. Dur bakiyim, evet ya, Orhan Pamuk da boyle birseyler dememis miydi? Romaninin birinde Ataturk'un heykeline kuslar siciyor dedirtmisti, kahramanlarindan birine. Yoksa, Cem Yilmaz da mi boyle derinden derinden bir Ataturk dusmanligi yapiyor. Tabi cok zeki saniyor ya kendini, bizden saklayabilecegini sandi kotu emellerini. Ama bizden kacmaz Cem! Sen bize baksana bize, bizde bunu yiyecek goz var mi. Yakalandin iste, maske dustu bir kere. Ataturk dusmanisin sen, pis gunahkar seni. Hem de bunu gizli gizli yapmaya calistigin icin bir de yureksiz bir adamsin. Allah seni kahretmesin.
Posted by Picasa

Tuesday, October 24, 2006

Manavimiz(di)

Bu amcalardan soldaki ben resmi cekerken bir tane fotograf da bize getir diye soz almisti benden. Unuttum gitti tabi sonra. Renkler ne canli cikmis. Turkish paradise bir nevi. Her turlu meyvesi, sebzesi lezizdir, indirim yapar, muhabbet eder, cay soyler koseden, tartarken bir taraftan soyup ikram eder, almasan ayip olur, alsan yikamadan da yenmez ki bu der dusunursun. Dogu-bati ikilemi bir nevi anlayacaginiz iste. Buraya da entellik sokusturdum diye elestirenler cikabilir, alla cezanizi verecek diyim de, Ibo'nun ruhunu anayim. Posted by Picasa

Monday, October 23, 2006

Mischa'larim


Gormekte oldugunuz iki resimdeki dunya guzelinin adlarinin Mischa olmasi bir raslanti midir?

Her ikisinin QM tarafindan yakin bir sekilde takip edilmesi, dolayli dolaysiz her turlu haber kaynagi kullanilarak haklarinda dosyalar tutulmasi, istihbat agi olusturulmasi sebepsiz midir?

Her ikisinin de gulerken gozlerinin ici gulmesi, sadece QM'in aklinin bir oyunu mu olsa gerektir?


Bu sorular, son gunlerde ciddi bicimde aklimi kurcalamaktadir.

Bunun yaninda, her ikisine de besledigim hayranlik duygusu, gozlerime aralarindaki farklari goremeyecek kadar perde cekmedi henuz. Mesela, ilk resimdeki Mischa bir erkektir, ikinci resimdekinin cinsiyeti ise aciklamaya luzum birakmayacak kadar ortadadir. Ikinci resimdeki Mischa uzerine onlarca web sitesi duzenlenmistir, dunya onu tanimakta, Ingiliz aksanina hayranlik beslemektedir. Halbuki, ilk resimdeki Mischa sadece dar bir aile cevresinde bilinirlige sahiptir, bunun yaninda unu zayif olsa da etkisi katmerlidir. Ayrica, ikinci resimdeki Mischa yasinda buyuk gostermektedir, 20 yasinda olduguna inanmak zordur, insani biyolojik gelisimin normal seyri konusunda bildiklerinden supheye dusurur. Ama ilk resimdeki Mischa tam da yasini gostermektedir, hatta oyuncul tavirlarina bakarak onu oldugundan genc sananlar cikmistir. Son olarak ise, ikinci Mischa'nin Julia Roberts dudaklari vardir, ilk Mischa ise hakiki bir Russell Crowe edasindadir.

Burdan ikinize de sizi seviyorum diyorum. Ikinci Mischa sana 'I love you.'

PS: Son gunlerde canim acayip tursu cekiyor, ama biyolojik olarak hamile olmam olanaksiz. Posted by Picasa

Sunday, October 22, 2006

Orhan Pamuk















The Paris Review: 2005.

INTERVIEWER

How do you feel about giving interviews?

ORHAN PAMUK

I sometimes feel nervous because I give stupid answers to certain pointless questions. It happens in Turkish as much as in English. I speak bad Turkish and utter stupid sentences. I have been attacked in Turkey more for my interviews than for my books.

Bu kadar aciksozlulukle kendi kusurlarini kabul edebilmek, derin bir ozelestirel olgunluk gerektirir.


German Book Trade's Peace Prize Speech

"Avrupa konusu bir Türk için çok kırılgan, çok hassas konu. Kapıyı çalan, içeri alınmak isteyen bir adamın isteklerini, iyi niyetlerini, merakını ve reddedilme endişesi ve buna uygun kızgınlığını ben de Türklerin çoğu gibi içimde taşıyorum. Demin sözünü ettiğim utancın hemen yanıbaşında bir konu bu. Kapıyı çalmak, beklemek, sözler almak, umutlanmak ve içeri girememek ve Türkiye Avrupa'ya yaklaştıkça, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam bir üye olması gerçekleşebilir bir şey olduğu ortaya çıktıkça Avrupa’nın bir kesimi ve bazı siyasetçileri arasında Türkiye karşıtı duygular da daha belirgin bir şekilde ne yazık ki ortaya çıkıyor. En son seçimde Türkiye ve Türkler karşıtı bir siyaset izleyen bazı politikacıların kullandığı uslubu Batı ve Avrupa ile kavga meraklısı bazı Türk siyasetçilerinin uslubu kadar tehlikeli buluyorum. Türk devletini demokrasi eksikliği ya da mesela ekonominin durumu gibi konularda eleştirmek başka bir şey, bütün bir Türk kültürünü, ya da Almanya'da, Almanlardan çok daha yoksul ve zor bir hayat süren bütün Türk kökenlileri aşağılamak başka bir şey. Türkler de, kendileri hakkında söylenen bu kötü sözleri, kapıyı çalan ve içeri alınmak isteyen birisinin kırılganlığıyla dinliyor. Avrupa'da Türklere karşı bir milliyetçiliğin körüklenmesi, ne yazık ki Türkiye'de de Avrupa karşıtı kaba bir milliyetçiliği kışkırtmaya yarıyor."

Orhan Pamuk, Avrupa'nin esit bir parcasi olan bir Turkiye hayal ediyor. (Bu kimilerince belki sadece bir hayal, ve hatta digerlerince cok da matah bir olmayan bir hayal, bu ayri konu.) Yine de, Pamuk'un sadece olayin Turkiye cephesini elestirdigi, bizi Avrupa'ya sikayet etmekten mazosist bir haz aldigi ya da bundan puan toplamaya calistigi kaba bir yalan. Avrupa'yi da Avrupa'ya sikayet ediyor, kendi ideallerinden sapmakla elestirmekten cekinmiyor. Pamuk'un Avrupa'si varolan haliyle Avrupa degil, onun ardinda yatan aydinlanma gelenegi. Dahil olmamizi istedigi Avrupa hayali esas olarak mevcut haliyle Avrupa degil, o arkada kalmis, bazen Avrupa'nin bile unuttugu kulturel baskalasima aciklik, farkli benlikleri ozumseyebilme, ortak insani temelde bulusabilme sevdasi.

Wednesday, October 18, 2006

Orhan Pamuk

Akil almaz seyler oluyor. Akil almiyor. Gramer bilgisi uzun cumleler kurmaya elverisli olmayan kaba bir kalabalik, ofkesini yonledirecek ortak bir hedef bulmanin sevkiyle kendinden gecmis bir sekilde saldiriyor. Kulaklar duymaz, gozler gormez olmus. Ortaya birakilan yem, sahip oldugumuz en kiymetli seylerden biri aslinda. Ortak nefretin yoneldigi hedef, herkesin her ne hikmetse sapkin bir kendini bilmezlikle kendi disine uygun buldugu, milletce masturbasyon yapmak icin posetli dergi kapagi sahsiyeti muamelesi yaptigimiz kisi, Orhan Pamuk. Akil almiyor.

Orhan Pamuk size bir kac gomlek ustundur, efendiler! Onlarca kere dusunup bir kere konusun, ey ahali! Papaganlasmayin, hepiniz ayni seyleri soyleyince soylediginiz seyler gercek olmuyor. Arastirin, odalariniza kapanin, dusunun, sorgulayin, yazin, cizin, bir daha arastirin. Hakkinda atip tutmayi, buyuk bir gonul rahatligiyla yaptiginiz kisi Orhan Pamuk'tur, beyler! Dusunun, cesaretiniz varsa. Aydin nefreti, ilkel bir gududur, kontrol edin onu, iradeniz varsa.

Orhan Pamuk, Turkiye Devleti'yle uzun zamandir kavgaliydi. Demecleri dun de sivriydi, protestocuydu. Tatli su aydini olmaya direnmis bir kisiliktir, Orhan Pamuk. Dusundugunuzun cok aksine, Nobel Edebiyat Odulu'ne goz kirpmak icin kendini satmamistir, Turkiye Devleti'nin politik uygulamalarina karsi elestirel tavri ilkelidir, kisiliginin bir parcasidir. 1998'de Suleyman Demirel tarafindan kendisine verilen Devlet Sanatciligi unvanini reddetmistir. Nedeni basittir, New York Times'a verdigi 1998 yili roportaji buna delildir:

Turkey's most prominent young novelist, Orhan Pamuk, has turned down the coveted title of "state artist" award­ed to him this month. He said that if he accepted it, he could not "look in the face of people I care about.""For years I have been criticizing this society for its approach to the Kurdish problem, for its failure to move toward real democracy, for its violations of human rights and ban­ning of books," Mr. Pamuk said in an interview. "Intellectuals, pro-Kurd­ish writers and even fundamentalists are in jail for writing books or arti­cles. I thought this was a good time to separate myself from this happy public, which lacks a sense of self-criticism and immerses itself in cra­zy nationalism...I say no, and they respect that, even in the popular newspapers," he said. "In a sense, they even like it. The only thing that upsets them is that I talk to foreign journalists who, in their words, 'distort our reality.' " "There is a moral issue here," he said. "This state does not have clean hands. If you accepted a prize from the White House during the Vietnam War, that would of course have politi­cal implications. This is a similar sit­uation.""

Anladiniz mi ne diyor Orhan Pamuk? "Odulu kabul etseydim onemsedigim insanlarin yuzune bakamazdim" diyor. "Bu devletin elleri temiz degildir. Vietnam Savasi esnasinda Beyaz Saray'dan odul kabul etmenin politik sonuclari olurdu. Bu da ayni durum" diyor. Turkiye devleti'ni elestirirken Amerikan New York Times'ina Beyaz Sarayi Vietnam politikasi yuzunden elestirmekten de geri durmuyor. "Yillardir bu devleti, Kurt sorununa yaklasimi, gercek demokrasiye yonelmedeki basiretsizligi, insan haklari ihlalleri ve kitap yasaklamalari yuzunden elestiriyordum" diyor. "Mutlu azinlik olmayacagim" diyor. Anladiniz mi, efendiler?

Saturday, October 14, 2006

Ermeni Soykirimi

Dunyanin herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda yasanmis bir soykirimi yok saymak, suc sayilmalidir. Soykirimi yok saymak, bir "dusunce" degildir. Ozgurluk baska milletlerin yasadigi aciya, baska milletlerin diger milletlere uyguladigi zulme ve sistematik kiyima duyarli olmak ile baslar. Dolayisiyla, soykirimi yok sayani cezalandirmak ozgurlugun onunde bir engel degil, aksine ozgurlugun bir kosuludur. Soykirimin tanimi sudur:

"any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnic, racial or religious group, as such: Killing members of the group; Causing serious bodily or mental harm to members of the group; Deliberately inflicting on the group conditions of life, calculated to bring about its physical destruction in whole or in part; Imposing measures intended to prevent births within the group; and forcibly transferring children of the group to another group."

Fransiz milletvekilleri eger ortada bir soykirim olduguna karar vermisse, yani eger birinci dunya savasi boyunca ve sonrasinda Anadolu topraklarinda yasayan Ermenilerin sistemli bir ulusal temizlik kampanyasi sonucunda yok edildigine kani olmussa, o zaman sozkonusu soykirimi inkar etmeyi suc saymalarinda ve yasalarina koymalarinda ahlaki bir sakinca yoktur.

Ahlaki olmasa da, politik, yasal ve akademik sakincalar vardir. Politik olarak, Fransa Cezayir Soykirimi'nin olup olmadigini tarihcilere birakalim diyebilecek kadar yuregi bes para etmez bir devlettir, once kendi ayibinizi duzeltin demek sadece bize degil her akli basinda insana duser. Yasal olarak, Ermeni Soykirimi iddialari yasal hicbir mahkeme tarafindan karara baglanmis ya da teyid edilmis degildir. Yasal bir zeminin yoklugunda yasa yapilmaz. Akademik olarak ise, konu tartismali gozukmektedir (en azindan, Cezayir Soykirimindan daha tartismali). Soykirim cok ciddi bir politik suclamadir, kriterleri ise hic de net degildir (tam olarak kac kisi oldurunce soykirim yapmis oluruz?): bu iki unsur birlesince once tarih derslerimizi tekrar calismamiz gerekir.

Ama Fransizlerin yanlisi, bizim yanlisimizi dogru yapmiyor.

Birinci Dunya savasi yillarinda Ermeniler oldurulmustur ve sayilari azimsanamayacak kadar coktur. Evet, dilimizi yedi haneli sayilara alistiralim. Ermeni milleti buyuk acilar yasamistir, bunu anlamak icin Turkiye'de yasayan Ermenilerle biraz icli disli olup onlari samimiyetle dinlemek, dedelerinin ve buyukannelerinin onlara aktardigi korkunc hikayelere kulak kabartmak yeter. Ermeni milletinin yasadigi acilara sirtimizi donemeyiz. Gercek baris ve uluslararasi kardeslik icin gecmis ulusal hatalari kabul etmek, derin uzuntu ve pismanlik duymak gerekir. Fransa'da ya da dunyanin herhangi baska yerinde donen pis dolaplar, tarihi sorumluluklarimizi ve buyuk bir insanlik ailesinin bir parcasi olarak tasidigimiz yukumlulukleri bize unutturmasin. Yasanalarin adinin 'soykirim' olup olmadigi tartisila dursun, biz bize duseni, gecmis kusaklarimizin Ermenilere uyguladigi zulum karsisinda hissettigimiz icten ve yurekten uzuntulerimizi, pismanligimizi dile getirmekten cekinmeyelim. Baska yolu yok.

Her iki tarafi da dinleyin.

Baska yolu yok.

Thursday, October 12, 2006

Orhan Pamuk

http://nobelprize.org/
http://www.ntv.com.tr/news/387797.asp

Sevinin kucukler, ovunun buyukler.

Bi Besiktas tezahuratini Orhan Pamuk'a uyarladim, ama hayir, Besiktasli degilim:

Orhan Pamuk hayat sensin
Kral sensin
Hersey sensin
Gelecekse tum acilar
Biz haziriz senden gelsin
Bu sevdadan vazgecersek
Allah belamizi versin

Pamuk abi hosgoruludur, affeder beni. Hem cidden sevindim.

Wednesday, October 11, 2006

Olay

http://www.ntv.com.tr/news/387442.asp

Yilin basyapiti! Turkce ya da Ingilizce'ye cevrilmesini acilen bekliyoruz!! (Bi ihtimal fransizca da olur, hevesim var da, ogrenemiyorum bi turlu.)

Sunday, October 08, 2006

Free dogs

Hani derler ya, "freedom is not free". Aslinda demezler, kandirdim. Ben uydurdum. Ama guzel laf, kabul edin.

Burda Cinli bi arkadasim var, Jia. Kendisiyle Cin mutfagi hakkinda filan konusuyorduk. Sonra Cinlilerin hemen herseyi, hatta kopekleri bile yediklerini soyledi. Nasil ya, neden yiyorsunuz guzelim hayvanlari dedim. O da sasirdi sonra, siz yemiyor musunuz yoksa dedi. Ustune bi de neden yemiyorsunuz diye sordu. Aciklama yapmasi gereken o idi, ben oldum. Niye yemiyoruz ya diye dusundum, sonra "because they are our friends" dedim. Guldu haliyle, "they are also our friends" dedi. Arkadaslarini yiyen bu cani milleti kiniyorum. Cin kopek soykirimini kabul etmeden QM Birligine giremez.

Monday, October 02, 2006

eki eki

"Asked how badly he wanted to win the Super Bowl, Washington Redskin left guard Russ Grimm replied, "I'd run over my mother to win it." The quote was repeated to Los Angeles Raider inside linebacker Matt Millen, who answered, "I'd run over her, too, -I mean Grimm's mother."

Sports Illustrated, January 30, 1984.

a href="http://www.justforeignpolicy.org/iraq/iraqdeaths.html">Just Foreign Policy Iraqi Death Estimator