Saturday, December 08, 2007

Bir yazinin girisi

Tarihsel Materyalizm Üzerine

Karl Marx’ın insanlık tarihine ilişkin bilimsel önermelerinin bütünü – tarihsel materyalizm – sistemli-formel bir teorik yapı içine yerleştirilmiş düzenli fikirler manzumesi olmaktan uzaktır. Daha da ötesi, sık sık işaret edildiği üzere, Marx kendi tarih anlayişina temel oluşturan kimi kavramların farklı kullanımları arasında keskin bir tutarlılık arayışında da değildir. Marx’ın teorik informalizmi – tarihsel olarak geniş bir Marksist yorumculuk kültürüne yol açması bakımından düşünsel açıdan zenginleştirici bir işlev görmüş olmasına karşın – nihai olarak birbirleriyle uzlaşmaz farklı Marx yorumları arasında rasyonel seçimler yapmamızı sağlayacak nesnel ölçütlerin yokluğuna zemin hazırlamıştır. Bunun yanında, kimi Marksist düşünürler tarafından akademinin konvansiyonel kurallarına sadakatsizliğin ve analitik düşünme eksikliğinin politik erdemler olarak sunumu, genel teorik zayıflığın meşrulaştırımı ile sonuçlanmıstır.

Bu yazı birkaç temel varsayım üzerine dayanmaktadır. İlk olarak, Marx tarafından ortaya konulduğu haliyle tarihsel materyalizmin, makul bir analitik çabayla, oldukça sistemli bir teorik yapıya kavuşturulabileceğine dair bir iyimserlik yazının belirleyici temasıdır. Tarihsel materyalizme temel oluşturan “üretici güçler,” “üretim ilişkileri,” “üretim biçimi” gibi kimi kavramların Marx tarafından farklı metinlerdeki kullanımları arasında teorik bir sistematizasyon çalışmasına el verecek ölçüde asli bir tutarlılık mevcuttur. İkinci olarak, tarihsel materyalizm toplum ve tarih üzerine radikal/tartışmalı bir teori olup bayağı doğruların ifadesi olmaktan uzaktır. Bu bakımdan, tarihsel materyalizmin muğlak bir biçimde “ekonominin merkeziliğinin vurgulanması” ya da basitçe “farklı toplumsal dinamikler arasında karşılıklı belirlenim ilişkilerinin öneminin kavranması” olarak tanımlanması, onun sıradanlaştırılarak radikal niteliğinin törpülenmesi manasına gelmektedir. Ve son olarak, tarihsel materyalizm, radikal olmasına karşın, geleneksel sağduyuya uygun olarak teorik bir revizyona tabi tutulmayı gerektirecek denli “anlaşılmaz,” “çılgınca” ya da “imkansız” bir teori değildir. Bu açıdan, Marx’ın tarih ve toplum üzerine materyalist önermelerinin literal bir okuması pekala mümkün olup bu önermeleri kimi uzlaşmacı saiklerle yeniden yorumlama çabası gereksiz ve hatta bazı durumlarda zararlıdır.

Bu yazıda tarihsel materyalizmin teknolojik-determinist bir toplum ve tarih görüşü olduğu fikri savunulacaktır. Teknolojik-determinist bir toplum ve tarih anlayışı olarak tarihsel materyalizm fikri, Marx'ın düşünsel kariyerinin geniş bir bölümünde - Althusser gibi söylersek, Marx'ın "olgun" döneminde - izleri düzenli olarak sürülebilecek radikal/tartışmalı bir görüş olmasına rağmen, göstermeye çalışacağımız üzere, "çılgınca" ya da "anlaşılmaz" değildir. Sözkonusu fikir, Georgi Plekhanov ve Karl Kautsky tarafından temsil olunan İkinci Enternasyonal'in ortodoks çizgisinin ve görece olarak daha yakın dönemde William H. Shaw ve Gerald A. Cohen gibi yazarların Marksizm yorumlarının belirleyici bir niteliğidir. Tarihsel materyalizmin teknolojik-determinist bir teori olarak okunması, belirli bir toplumsal teorinin teknolojik-determinist oluşunun o teorinin kabul edilemezliğine dair yeterli bir delil olduğu günümüz post-Marksist zihinsel hegemonya döneminde aykırı bir okuma olarak reddedilebilir. Elbette herkesin oldukça radikal/tartışmalı bir teori olarak tarihsel materyalizmi kabul etmesi beklenemez, ama önemli olan onun radikal/tartışmalı niteliği ile sahici bir yüzleşmedir. Böylesi bir yüzleşme, makul bir reddiye için sezgilere ya da önyargılara degil gerekçelere ihtiyacımız olduğunu hatırlatması bakımından elzemdir. Gerekçeler sözkonusu olduğunda ise görülecektir ki teknolojik-determinist tarihsel materyalizm kendini oldukça etkili bir biçimde savunabilir.

Friday, December 07, 2007

Marlon

Marlon, cok buyuk bir amcamizdi. Genellikle onun buyuk oyunculuk yeteneginden bahsedilirken ilk referans kaynagi "Godfather"dir. Benim icin oyle degil. Benim icin Marlon 1952 yapimi, Elia Kazan'in yonetmenligini yaptigi, ve bir John Steinbeck romanindan uyarlanan "Viva Zapata" adli filminde canlandirdigi Meksikali unutulmaz ozgurluk savascisi Emiliano Zapata karakteriyle ozdeslesmistir. Hayranligimin, oykunmemin, imrenmemin kaynagi, oyuncu Marlon'la gercek tanisikligim bu filmin eseridir. Filmdeki meksikali koylu aksanini edinmek icin birkac ay Meksikali koylulerle beraber yasadigi rivayet olunur, isini asik amator ruhlu profesyoneldir o. Safligi, ofkeyi, aski, binbir duyguyu, cehaleti, gururu, vefayi, binbir durumu, oylesine canli oylesine olagan anlatir ki, "cok iyi rol yapiyor" demek Marlon'a hakaret olur. Yasar ve hisseder, senin benim yasadigimizdan farkli bir sey degildir onun ekranin onunde canlandirdigi karakterlerin yasami. Marlon'un canlandirdigi karakterlere yaptigi sey bir hayat dokunusudur. Onlar hepimiz kadar canli hepimiz kadar sahidirler.
Marlon'un canlandirdigi bir karakterin baskasi tarafindan oynanmasi o kisi icin bastan bir kayiptir. Bertolucci'nin "Paris'te son Tango"sundaki Marlon, kendinden kacan ortayasli bir depresiftir; "On the waterfront"ta yitik bir genc boksor; Arzu tramvayi'da, kenar mahallenin ele avuca sigmaz serserisi; Godfather'da yasam felsefesi olan derinlik sahibi "baba"dir, her bakimdan. Marlon zirvedir, esiktir, herkesin onun iyi bir kopyasi olmaya didinmesi gerekn Platon'un "oyuncu ideasi"dir o. Simarik yeteneksiz oyuncularin kendini bilmezligine bir tokat, cagimizin zuppe az icerik cok paket kulturune mutevazi bir derstir.

a href="http://www.justforeignpolicy.org/iraq/iraqdeaths.html">Just Foreign Policy Iraqi Death Estimator