Friday, January 26, 2007

non-sense

"Topragi bol olsun" demekle "Allah rahmet eylesin" demek arasinda cok muhim bi teknik fark oldugunu bir siyasi suikast sonucunda tum halkimiz ogrenmis oldu. Ikisinin ayni anlama geldigini sanan biriyimdi ben eskiden. Degistim artik cok. Bu sozlerden birini musluman olmayan biri icin soylemek gunah bilancomuza eksi 10 puan olarak yansiyor. Ama hangisi kotu olan hangisi iyi olan, iste onu unuttum. O yuzden ikisini de kullanmamaya karar verdim. Risk almaya degmez, obur taraf soz konusu olan.

Wednesday, January 24, 2007

Ucuz can pazari

Hrant Dink, demokrat bir Ermeni aydiniydi. Uzun yillar Agos gazetesi genel yayin yonetmeni olarak gorev yapti. 19 Ocak 2007 tarihinde, gupegunduz, dunya sehri Istanbul'un tam gobeginde, birtakim asiri milliyetci odaklarin arkasinda oldugu bir suikast sonucunda, ensesinden iki kursunla vurularak olduruldu.

Tarih, soguk. Dersimizin ozeti, yukardaki birkac satirdan ibaret mi olacak? Korkarim, oyle olacak.

Her insan olunce ayni sekilde uzulmuyoruz mesela. Pinochet oldu gecenlerde, herkes bayram yapti nerdeyse. 11 Eylul'de de o kadar uzulmedik, kabul edelim. Hatta sevindik bile, icimizdeki adalet duygusu biraz olsun oksandi.


Saddam Huseyin asildi, bir halkin diktator lideriydi. Asilmaya giderken onlarca hakarete ugradi, son dilegi sorulmadi, kuytu bir odada alelacele boynunu kiran bir ipte oylece asildi, fotografini cekecek resmi bir gorevlinin yoklugunda cellatlarin kamerali cep telefonlari idami belgeledi. Bu idam, ne kadar vicdanimizi sizlatti? Ne kadar dusunduk ustune?

Her demokrat olduruldugunde ayni duyarlilikla sokaklara dokulmuyoruz mesela. Bazilarindan hic haberimiz olmuyor. Dar sol cevrelerin "sehitleri" Dink'in oldurulmekle kazandigi o kahrolasi sohreti tadamiyorlar mesela. Sivas katliami hak ettigi toplumsal tepkiyi gordu mu sizce? Mumcu olduruldugunde kotu seyler hissettik agladik sizlandik ama, ne oldu ki sonra? Dusunduklerini yazmaktan korkmayan sehitler mertebesine yerlestirdik onlari da, ne dediler neyi savundular neden vuruldular, ne kadar kafa yorduk ki bunlara? Birakin allah askina.

Dink olduruldugunde ilk sorumlu TC devleti diye dusundum ben. Hani o Bogazici Universitesi gibi liberallikten kirilan bir okulda yapilmasi planlanan Ermeni Konferansini bile apar topar yasaklatan, "aciklanmayan bir tarihe ertelenmesi"ne zorlayan Turkiye Devleti ve onun kuklasi YOK. Hani Dink'in, mahkeme koridorlarinda surundugu TC Devleti. Hani Dink'in aldigi binlerce tehdite ragmen devlet korumasi bile istemeyecek kadar kendini uzak hissettigi TC devleti. Hani Ermeni deyince tuyleri diken diken olan, "sozde" sifatini kullanmadan "Ermeni soykirimi" bile diyemeyen TC. Dink'i olduren o gencecik sunepe delikanli degil, bir zihniyet, bir anlayis, bir siyaset yapma tarzi. Korku siyaseti.

Kan yerde kalir ya hani. Dink'in kani, Turkiye Devleti bu isin esas sorumlusu olarak kendi halkindan (Avrupa Birligi ya da herhangi bir dis odaktan degil) hak ettigi tepkiyi gormedikce yerde kalacak.

Dink'in arkasindan yuruyen binler var, herkes ne kadar da tepkili. Dink'in suikastinde herkes kendine uzulecek biseyler buluyor. Iyi bir insanmis da, taniyan herkes oyle soyluyor, bu ise durumu sadece daha da trajik yapiyor. Ama esas bakalim, gozlerimize dusen bugu kuruyup etrafimizi saran duman dagilinca elimizde ne kalacak. Dink oldugu ile, bizler ise uzuldugumuzle mi kalacagiz? Oyle olacak. Dink'in cenazesine katilmis olmak bazilarimizin vicdanlarimizi rahatlatmis olacak, sorumlulugumuzu tamamlamis olmanin huzuruyla yolumuza devam edecegiz. Bazilarimiz daha direncli olacak, ama garanti ederim o huzun o ofke o ic sikintisi 10 bilemedin 15 gunu gecmeyecek.

E ne var yani, hayat bu, gecmisle yasanmiyor? Oyle tabi.



Ugurlar olsun ugurlar olsun
Huzunlu bulutlar yoldasin olsun
Bir keskin kalem bir kirik gozluk
Yurekli yigitlere hatiran olsun

Tuesday, January 23, 2007

bla bla bla

Bi keresinde bi yerde soyle bisey okumustum:

I do not believe in love. I do not believe in the idea that a woman can be so strongly attached to someone that she can never be mine.

Dusundum de, cok dogru bea. I do not believe, yani.

Sunday, January 21, 2007

Hrant Dink


Şimdi izin ver, izin verin, karmakarışık bir yazı yazayım. Ne bileyim iki saattir mi ne bi yandan ağlayıp bi yandan bağıran birinin yazısı. Olsun. Karşımda televizyon açık. Telefonum çaldığında açıp bağıra ve çağıra oraya buraya saydırıyorum. Pardon, demeç veriyorum. Sonra arada Osmanbey'de Agos'un önünde birikmiş kalabalığı ve senin yerde, taşlarda yatan cesedini gösteriyorlar Hrant Dink. O zaman da sessiz sessiz ağlıyorum. Yakışıklı bi adamdın. İyi bi adamdın. Çok iyi bi adamdın. Üstüne kâğıt örtmüşler, orda yatıyor olmana dayanamıyorum. En çok ölümünün 'bile bile lades' olmasına. 'Perşembenin gelişinin çarşambadan belli' olmasına. Tüm o lanet klişelerine, bu klişeleri topaçlayanların, tüm o Öngörü Kadınların ve Adamların en düşük, en belirgin, en akılcı, en hunhar, en hain öngörülerinin çıkmış olmasına- Hadi bas bas bağırarak söyleyeyim: SENİ KURBAN VERMİŞ OLMAMIZIN AĞIRLIĞINA DAYANAMIYORUM. Dayanamıyorum. Ağbi sen ne iyi bi adamdın. Ne efendi ve temiz ne cesur ve net ne özü sözü bir ne iyi, ne iyi, ne adanmış, ne helâl bi adamdın Hrant Dink. Bi kere benden çok daha Türktün. Hakiki bir Anadolu evladı (kelimenin iyi anlamıyla) hakiki bir yurtsever- bu toprakları, bu milletleri, bu insanları nasıl sever, nasıl düzgün sever, nasıl yürekli, koca yürek bir adamdın. Diyelim sen rahatça yurtdışına yerleşebilirdin. Ordan Türkiye'ye serbest atışlarla- bakarlardı yani sana. Ama sen hiç öyle korkak bi fare olmadın. Bi oportünist olmadın. Bi tacir, bi artist, bi buz patinajcısı olmadın. Sen kelle koltukta dolaşıyordun. Elini ve de yüreğini taşın altına sokuyordun. Sen hakikat serumu gibi; sahtekârlığı/adiliği/ikiyüzlülüğü şiar edinmişlerin topraklarında, BU topraklarda, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamadan, bildiğin ve inandığın doğruları haykırıyordun.
Senin doğruya doğru, eğriye eğri diyen sesine katlanamadılar Hrant Dink. Seni boynundan kurşunladılar. Senin sesini sonsuza dek sonladılar. Bu topraklarda cesur ve dürüst ve iyi bir insanın yaşayabilme ihtimalini de. O ihtimali de, her birimiz için, her birimizin gözünün içine baka baka vurdular, kurşunladılar, kastettiklerini ispatladılar.
Sesini ilk kez o meşum mahkemeden sonra telefonda duydum. O kadar efendi ve kibardın ki, ben tüm kibar insanların bende yarattığı ezilme hissine gark oldum. Mahkememe gelmiştin. Kapıda Linç Kalabalığı'nı görünce, provokasyona mahal vermemek için içeri girmemiş, gitmiştin. İşte bu nedenle (beni korumak için yani) mahkememde yanıbaşımda bulunamadığın için (beni koruyamamış olmaktan) özür diliyordun. İyiliğin karşısında unufak olmuştum. Seni 'Hayran Olduklarım' Müzemde en başlara koymuştum. Adın geçtiğinde içim aydınlanıyordu. Mahkeme kapılarında avukatların bile itilip kakılırken, yazdığın o vatansever yazı inadına/inatla/zorla yanlış yorumlanıp sana altı ay verdiklerinde filan, sana yapılanlardan BU memleketin bir kişisi olarak derin mi derin bir utanç duyuyordum. Senin hayatını aldıklarında utanç ve kahrımdan katılmama daha varmış. Daha sana neler yapacaklarmış! Seni YOK edeceklermiş. Buraları için fazla iyi ve güzel ve doğru ve cesurmuşsun. Sana kıyacaklarmış. Seni kurban edeceklermiş. Daha varmış. Sonra bir ay kadar önce İHD'nin bir toplantısında aynı masanın iki ucuna oturuyoruz konuşmacı olarak. Ben hani çok çok şakacı bir insanım ya "Bu memleketin bir Ermeni meselesi yoktur, bir Hrant Dink meselesi vardır" diyorum durumu özetlemek için. Diğer konuşmacılar gülüyorlar, salondakiler gülüyorlar, sen şaşırmış ama gülümsüyorsun. Ermeni cemaatindekiler seni beğenmediler, Patrikhanedekiler seni beğenmediler, Diasporadaki kokozlar seni beğenmediler. E, bi takım güçler hiç beğenmediler. Son yazında aldığın tehditlerden ve Derin Güçler'den söz ediyorsun. Ben de Derin Bağımlılar demek isterim onlar için. Ucu bucağı olmayan güçlerine, denetimsiz şartsız işlerine, kayıtsız şartsız varlıklarına o denli Bağımlılar ki, bu pozisyonlarını tehdit edecek her nevi muhalif sesi susturmaya yeminliler. Her nevi hakiki demokrasi talebi onların dinlerine imanlarına küfür, anlaşılan. Anlıyorduk. Anlıyoruz. Ben inan epey bi zamandır (bunca provalamanın ardından) bir suikast bekliyordum. Suikast? Ne soğuk, ne mesafeli bir kelime. Seni kurban ettiler iyi insan. Sen ömrümde tanıdığım en temiz ve iyi insanlardan biriydin. Bunu söylemeye dilim varmıyor ama buralara fazla geldin. Elleri kolları kırılsın. Güçleri kurusun. Sana kıyanlara değil, sana kıydıranlara kinim bitmeyecek.
Seni seviyoruz.
Perihan Magden, Radikal, 20/01/2007

Saturday, January 13, 2007

Perhaps perhaps perhaps

Voltaire ne demis, iyi demis:

When a diplomat says "yes", he means "perhaps";
When he says "perhaps", he means "no";
When he says "no", he is not a diplomat.

When a lady says "no", she means "perhaps";
When she says "perhaps", she means "yes";
When she says "yes", she is not a lady.

(Quoted, in spanish, in Escandell 1993).

Tabi bu lafin altindan 200 kusur sene nehir akti. Artik kadinlar ne dusunuyorlarsa direkt soyluyorlar serefsizim. Diplomatlar ayni diplomat.

Bi de su var: annen aldatinca kadinlara guvenini kaybediyorsun da, baban aldatinca erkeklere guvenini neden kaybetmiyorsun bre deyyus (lafim Binbir Gece'deki keltos mavi gozluye, o kadinlara inancini bu yuzden kaybetmisti dimi, yanlisim varsa ara!).

Friday, January 12, 2007

can i have it like that

Teneffusun sunni'si sii'si olmaz, sonucta hepimiz muslumaniz.

Monday, January 08, 2007

Closer


Natalie Portman did indeed shoot nude scenes for Closer but requested that they be cut. Closer's protective -some might say disappointingly so- director Mike Nichols agreed. "He wants to see my bare ass much less than [even] my father would," says Portman. "He is as or more protective of me than my parents are." [Hotdog, the Movie Magazine]

Everything I do, I do it for my fans!

"I do not read the newspapers because they all have ugly prints" DJ Shadow from Six days

Bi 20 gunluk aradan sonra yine geri geldim iste. Dikkat edilirse hemen fark edilebilecegi uzere, benim kaybolmalarimla istanbul'a gidislerim ve geri gelislerimle abd'ye donuslerim arasinda cok yakin birtakim baglantilar gunisigina cikartilabilir. Istanbul anilarimi anlatmak istemiyorum, biliyorum aslinda cok da merak ediyorsunuz (ya ne demezsin dediginizi duyar gibiyim) Istanbul'da neler yaptigimi. Tek bisey soyleyeyim: sevgili deryik ile karsilastik bi yerlerde, aa nasil yani diyenler
buradan okuyabilir ayrintilari. O benden daha iyi yaziyor o yuzden ben fazla anlatmayacagim. Benimle ilgili pek hos tespitlerde bulunmus kendisi, okumanizi salik veririm. Benimle ilgili fikirlerine katildigimi ve kendisine karsi benzer hisler besledigimi belirtmek isterim.

Ne yaptim ne ettim meselesine fazla girmiyorum, o konulara girsem bazi cok onemli bloggerlarin basi cok agriyacak, turkiye sallanacak, istanbulda deprem filan olacak da ondan.

Simdi abd'deyim ben, bi eyaletinin bir sehrinde. Yorucu bir yolculuk, kayip olup da sonradan evime teslim edilen valizler, gelir gelmez sizmak, ve sabah kalkar kalkmaz 5 saatlik bana gore hayvani boyutlarda bir ev temizligi. 40 metrekarecik bir ev 5 saatlik bir temizlik gerektiriyorsa o evi Istanbula gidisimde nasil bir halde biraktigimi artik siz sevgili okuyucularim dusunsun. Herseyi de devletten beklemeyin canim.

Isin ozu, zipkin gibi biccaak gibi bir blog ile geri dondum.

Bu arada eskiden bir
donna vardi, hakkaten ne oldu ona?

a href="http://www.justforeignpolicy.org/iraq/iraqdeaths.html">Just Foreign Policy Iraqi Death Estimator