Gaz toplumu: sosyoloji lugatine katki
Gaz toplumu, gaza gelmeye her daim hazir toplum oluyor. Sagduyu yoksunu, elestirel refleksleri zayif, verileni sip diye kapan, beklentilere uygun yanitlar veren, surprizlere kapali topluma gaz toplumu diyoruz.
Nihayetinde bir popcunun (Hande Yener) kendi ayarinda gormedigi meslektaslarini "bakkal sarkisi" yapmakla suclamasina karsilik Bakkallar Federasyonu Baskani'nin "bizden ozur dilesin, yoksa onu mahkemeye veririz" diye cikistigi bir toplumda yasiyoruz. (Al sana sivil toplum, bakkal federasyonumuz bile var). Alinganlik had safhada, ozguven yoksunlugu hala daha etlerimizi kemiriyor, akli selimden eser kalmadigi an'lar yasiyoruz. Bakkalin teki, "Hande Yener cok ayip etti, neden boyle bisey dedi anlam veremedim, onu gorunce artik kanali degistiriyorum" diyor. Oburu, "Hande Yener'i tanimam" diyor, "popcu" diye bilgilendiriyor onu muhabir, "olsun tanimiyorum" diye israr ediyor bakkal amca. Besbelli ki cidden tanimiyor, ama gozupek muhabir bundan bizim bu bakkal amcanin "Hande Yener'in benim nazarimda hicbir kiymeti harbiyesi yoktur" fikrine sahip oldugunu cikarmamizi bekliyor. Yersen yani.
Ancak gaz toplumlarinda Genc Parti gibi partiler oy patlamalari yapar. Hakkindaki iddialar bini asmis liderler mavi gozlu sarisin ve genc oldugu icin bu toplumlarda ragbet gorur. Hicbir inandiriciligi olmayan vaatler sirf cafcafli ve kulaga hos geldigi icin bu toplumlarda heyecan yaratir. "Secime uc gun kala Basbakan hakkinda buyuk bir bomba patlatacagim" diyen adamlar bu toplumlarda konusur, meydan doldurur, insan yerine konur. Ancak gaz toplumlarinda secim meydanlarinda yagli urganlar konusturulur. Rakipler "ehlikefylikle", "onbinlerce dolarlik hediye saati kabul etmekle" suclanir. Siyasi hedef program strateji taktik unutulur, tum politik ufuk dar bir magazinel cerceveye hapsedilir.
Radikal degisikliklerle toplumu "ustten" degistirmeye calisan toplumsal muhendislik projelerini oldugu gibi sahiplenmiyorum elbette. Ama toplumun verdigi her turlu tepkiyi oven toplum kuyrukculugu da olan ve olmasi gereken ayrimini gormezden geldigi icin problemli. Toplumsal degerlere "saygili" bir yaklasimla o degerlerin yarattigi gelenekci korluge karsi durmayi birlestirebilen bir politik yonelim ihtiyacimiz olan sey. Isin zorlugu da bunun olabilirliginde yatiyor biraz da.
Nihayetinde bir popcunun (Hande Yener) kendi ayarinda gormedigi meslektaslarini "bakkal sarkisi" yapmakla suclamasina karsilik Bakkallar Federasyonu Baskani'nin "bizden ozur dilesin, yoksa onu mahkemeye veririz" diye cikistigi bir toplumda yasiyoruz. (Al sana sivil toplum, bakkal federasyonumuz bile var). Alinganlik had safhada, ozguven yoksunlugu hala daha etlerimizi kemiriyor, akli selimden eser kalmadigi an'lar yasiyoruz. Bakkalin teki, "Hande Yener cok ayip etti, neden boyle bisey dedi anlam veremedim, onu gorunce artik kanali degistiriyorum" diyor. Oburu, "Hande Yener'i tanimam" diyor, "popcu" diye bilgilendiriyor onu muhabir, "olsun tanimiyorum" diye israr ediyor bakkal amca. Besbelli ki cidden tanimiyor, ama gozupek muhabir bundan bizim bu bakkal amcanin "Hande Yener'in benim nazarimda hicbir kiymeti harbiyesi yoktur" fikrine sahip oldugunu cikarmamizi bekliyor. Yersen yani.
Ancak gaz toplumlarinda Genc Parti gibi partiler oy patlamalari yapar. Hakkindaki iddialar bini asmis liderler mavi gozlu sarisin ve genc oldugu icin bu toplumlarda ragbet gorur. Hicbir inandiriciligi olmayan vaatler sirf cafcafli ve kulaga hos geldigi icin bu toplumlarda heyecan yaratir. "Secime uc gun kala Basbakan hakkinda buyuk bir bomba patlatacagim" diyen adamlar bu toplumlarda konusur, meydan doldurur, insan yerine konur. Ancak gaz toplumlarinda secim meydanlarinda yagli urganlar konusturulur. Rakipler "ehlikefylikle", "onbinlerce dolarlik hediye saati kabul etmekle" suclanir. Siyasi hedef program strateji taktik unutulur, tum politik ufuk dar bir magazinel cerceveye hapsedilir.
Radikal degisikliklerle toplumu "ustten" degistirmeye calisan toplumsal muhendislik projelerini oldugu gibi sahiplenmiyorum elbette. Ama toplumun verdigi her turlu tepkiyi oven toplum kuyrukculugu da olan ve olmasi gereken ayrimini gormezden geldigi icin problemli. Toplumsal degerlere "saygili" bir yaklasimla o degerlerin yarattigi gelenekci korluge karsi durmayi birlestirebilen bir politik yonelim ihtiyacimiz olan sey. Isin zorlugu da bunun olabilirliginde yatiyor biraz da.
uzun zamandır (baya bi' uzun zamandır) bir yolunu bulsam da qm'e yorum yazsam diyordum. vakit bu vakittir. hadi bakalım..
evet; son paragraf. malum, yazının en sancılı yeri.. elbette böyle işkilli bir konuda öneride bulunma eylemi (cesareti) takdire şayan ve hatta toplumca ihtiyacımız olan şey.. yani bu konuda eveleyip gevelemeden (olabilirliğini çok da hesaplamadan) öneri yapabilmeliyiz diye düşünüyorum.. bilahare sosyoloji lügatine yapılan katkıları da -ki ihtiyacı var- sonuna kadar destekliyorum :) anlaşıldığı üzere de konuya giremiyorum. işkilli, evet..
"Toplumsal degerlere "saygili" bir yaklasimla o degerlerin yarattigi gelenekci korluge karsi durmayi birlestirebilen ....."
burası.. burada "edinilmiş-tasarlanmış-programlanmış- bir saygıdan bahsediyoruz. elbette saygı dediğimiz mefhum böyle bir şeydir demek mümkün lakin o kadar da değil. yani demem o ki bu alıntıdaki 'saygı' aslında biraz masabaşı üretimi. (hayır, olumsuz anlamda eleştirmiyorum; irdelemeye çalışıyorum.) hatta biraz daha ileri götürürsek bu irdelemeyi, sözü edilen saygının 'öteki'ye yönelik bir saygı olduğunu söylemek bile mümkün olabilir..
buraya kadar gelmiş olduğum noktayı önkabul olarak alıp bunun üzerine devam edeceğim..
böylesi bir saygının toplumsal bir dönüşüme (ya da değişime) zemin oluşturabileceği zannı biraz sıkıntılı gibi geliyor bana. elbette bir takım kazanımlardan (anlama, anlaşma, mutabakat, kaynaşma, etkileşime kapı açması vb. gibi) söz etmek mümkün ve önemli. ancak söz konusu makro boyuttaki bir dönüşüm (veya değişimse) bu aksiyonun dinamiklerinin 'içeride' olma zorunluluğu vardır bence. aksi takdirde bu ağaç budamaya benzer. oysa olması gereken ağacın kökten gelen bir yönelimle dallarının büyüme ve kuruma kararlarını kendisinin belirlemesidir. hassaten toplum da ağaç değildir zaten (verdiğim örnekten kendim de tiksindim ama teşbihte hata olmaz diyerek sıyrılma eğilimindeyim).. "toplumsal değer" gibi bir tanımlama yaptığımız ve buna karşın 'saygı' öngördüğümüz an itibariyle bir tür öteleme problemiyle karşılaşma riskimiz mevcut. ve bu öteleme başladığında ister istemez "üstten değiştirmeye (ya da toplum mühendisliğine)" doğru kayma durumu kaçınılmaz olur sanki.. böylesi bir yola bir kez girildiğinde, sağlıklı bir denge/tavır yakalamak bence olanaksızdır..
peki bence nasıl olmalı? valla bilsem dükkan sizin.. tek söyleyebileceğim bunun daha fazla tartışılmasında fayda var.. bir de o "toplumsal değerler" dediğimiz şeyleri "içkinleştirmiş/hâl edinmiş " olanları daha çok dinlemeli ve anlamaya, yeniden anlamaya çabalamalıyız. diyebilirim..
böylelikle qm'e yorum yazma sorunsalıma da kısa vadede bir çözüm bulmuş oldum.. ne diyor sarı saçları alev alev yanan, mavi gözleri ufukları kuşatan büyük lider cem uzan: elbette kısa vadeli hesaplar yapıyorum, toplum için uzun vadedeki hesaplar değersizdir..
sevgiler ve bilahare saygılar efenim..
Posted by dreamsact | 12:30 AM
seçim bitti, sonuçları da aldık.. hayata devam edelim derim QM'ciğim...
Posted by deryik | 3:15 AM
Sevgili teknik direktörcüğüm (dreamsact nam şahıs) ne güzel yorum yapmış efenim. Katılmamak elde diil.
Tam ben de elime "Toplumsal degerlere "saygili" bir yaklasimla o degerlerin yarattigi gelenekci korluge karsi durmayi birlestirebilen bir politik yonelim ihtiyacimiz olan sey. Isin zorlugu da bunun olabilirliginde yatiyor biraz da." tümcelerini almış idim ki onun yorumunu görüp elimden bıraktım yere. Kırıldılar maalesef.
Posted by Anonymous | 3:57 PM
Post a Comment