La Belle Noiseuse
Fransiz Yeni Dalga sinemasinin en onemli yonetmenlerinden Jacques Rivette'in La Belle Noiseuse (Ingilizce konusulan dunyada "The Beatiful Troublemaker" olarak biliniyor) adli basyapiti ile bu kadar gec tanismis olmak kendi adima kotu bir durum. Film 1991de Cannes Film Festivali'nde En iyi Film odulunu kazanmis. Basrollerde Michel Piccoli, Jane Birkin, Emmanuelle Beart, David Burzstein var. Gayet ustunkoru bir internet arastirmasi sonucunda edindigim izlenime gore pek cok elestirmenin ortak kanisi: "masterpiece".
Film gerek asiri uzunlugu (4 saat) gerekse en etkileyici sahnelerinin tamamen diyalogsuz sahneler olusu itibariyla Tarkovski'nin Stanislaw Lem uyarlamasi olan "Solyaris"ini fena halde hatirlatiyor. Baslarda ciddi bir sabir gerektiriyor olsa da sonrasinda bu sabrin meyvelerini fazlasiyla aliyorsunuz. Michel Piccoli, esi Liz (Jane Birkin) ile beraber kucuk bir kasabada yasayan, ilhamini ve arzusunu kaybetmis asiri yetenekli yasli ressam Edouard Frenhofer roluyle buyuluyor. Frenhofer, 10 yil once biraktigi temel projesi olan "La Belle Noiseuse" adli eseri yapma sevkini evini ziyarete gelen yetenekli genc ressam Nicolas (D. Burzstein) ve sevgilisi Marianne (E. Beart) sayesinde tekrar kazaniyor. Frenhofer'in basyapiti olacak tablo icin Marianne'in model olmasi ile beraber, filmin duygusal gerilimli ve entelektuel acidan zengin sorgulamalariyla dolu atmosferi ciddi bir yogunluk kazaniyor. Hep beraber, buyuk bir ressamin basyapitina dogru ciktigi sarsici yolculukta cevresindeki herkesi nasil da o yapitin insasi surecine eklemledigine tanik oluyoruz. Tum yasami tek bir an'da toplayip onu tuvale tasima arzusu gerceklestirilebilir mi? sorusunu ressamla beraber seyirciye de sordurmayi basariyor film. Sanatin nasil yikici ve sadece sanaticiyi degil cevresindeki herkesi de donusturucu bir etkisi oldugunu kuvvetle hissediyorsunuz. O var olmayan fakat sancilarla dogmakta olan yapit, gorunmeyen bir takim baglarla sanki ressam da dahil olmak uzere herkesi kendisine tutsak ediyor. O yapitin dogmasi icin herkesin kendinden birseyler feda etmesi, oldugu haliyle kendinden vazgecmesi gerekiyor -filmin icine her saniye biraz daha girdikce bunu goruyor, yasiyor, anliyor, ve takdir ediyorsunuz.
Film hakkinda ilginc bir not: bildigimiz anlamda bir senaryosu yok filmin. Her gun bir onceki gunde yapilan cekimler yol gosteriyor filmin alacagi sekle. Bu haliyle de gerceklik ile kurgu arasindaki sinirlari zorlayan bir tarafi var, ayrica takdire deger.
Post a Comment