Ooops, biraz ciddiyet
Danistay binasina yapilan saldiri Turkiye'de kendini "laik" olarak tanimlayan kesimleri biraraya getirme islevi gordu. Soz konusu "laik" kesimler politik rakiplerini (belki de politik dusmanlarini) siyasal islam olarak tanimlamakta ve yuruttukleri mucadelenin TC devletinin kurulusundan itibaren var olan ana kutuplasmanin aydinlik tarafini temsil ettigini dusunmekteler. Laik cevreler, Danistay'a yapilan silahli saldirinin cumhuriyetin laik bir unsuru olduguna inandiklari bir kuruma yapilan "haince" bir saldiri olup dipte yatan ve hic bir zaman uyumayan yobazlik dusmaninin karanlik yuzunu yeniden gosterdigi seklinde yorumluyorlar. Bu saldiri unutmaya basladigimiz cumhuriyetin varolus gerekcesini bize hatirlatmali, yeniden butunlesmeliyiz, uyanik olmali ve siyasal islami kucumsememeliyiz. Inandiklari hikaye bu.
Katilmiyorum seker, cunku bu hikaye yanlis. Ajitatif olmak istemem, ama ajitatif olmadan demek istediklerimi nasil anlatacagimi bilmiyorum, o yuzden ajitasyon olacak biraz, kusura bakilmasin. Danistay "laik" bir kurum degildir. Kendisi demokratik olmayan bir devletin (Mahir Cayan olsa "gizli fasist" derdi, Ibrahim Kaypakkaya'nin ne diyecegini soylersem bu blogu RTUK kapatir) mahkemesidir. Turkiye ordusu "laik" bir ordu degildir, demokratik olmayan bir devletin silahli koruma gucudur. Eger biraz muhalif bir tavriniz varsa, mevcut TC devletine karsi olan konumumuzu tanimlarken onun kendisini tanimlamakta kullandigi sifatlari ("laik" gibi) kullanirken dikkat etmeniz gerek. Her zaman icin kapida bekleyen tehlike, demokratik olmayan bir olusumun parcasi olmaktir.
Bana kalirsa, Turkiye cografyasinda gercek mucadele TC devleti ile halki arasindadir. Halki Lenin gibi tanimliyorum: cikarlari (demokratik) devrimden yana olan toplumsal katmanlar. Danistay saldirisi savunmuyorum, ama bu kendimi TC devletinin saflarina atmama neden degil. Siyasal Islam sadece Turkiye'de degil tum dunyada ezilenlerin sesi olmaya aday. Ve, ne kadar "laik-aydinlikci" olsak da, ezilenlere sirtimizi donemeyiz.
Katilmiyorum seker, cunku bu hikaye yanlis. Ajitatif olmak istemem, ama ajitatif olmadan demek istediklerimi nasil anlatacagimi bilmiyorum, o yuzden ajitasyon olacak biraz, kusura bakilmasin. Danistay "laik" bir kurum degildir. Kendisi demokratik olmayan bir devletin (Mahir Cayan olsa "gizli fasist" derdi, Ibrahim Kaypakkaya'nin ne diyecegini soylersem bu blogu RTUK kapatir) mahkemesidir. Turkiye ordusu "laik" bir ordu degildir, demokratik olmayan bir devletin silahli koruma gucudur. Eger biraz muhalif bir tavriniz varsa, mevcut TC devletine karsi olan konumumuzu tanimlarken onun kendisini tanimlamakta kullandigi sifatlari ("laik" gibi) kullanirken dikkat etmeniz gerek. Her zaman icin kapida bekleyen tehlike, demokratik olmayan bir olusumun parcasi olmaktir.
Bana kalirsa, Turkiye cografyasinda gercek mucadele TC devleti ile halki arasindadir. Halki Lenin gibi tanimliyorum: cikarlari (demokratik) devrimden yana olan toplumsal katmanlar. Danistay saldirisi savunmuyorum, ama bu kendimi TC devletinin saflarina atmama neden degil. Siyasal Islam sadece Turkiye'de degil tum dunyada ezilenlerin sesi olmaya aday. Ve, ne kadar "laik-aydinlikci" olsak da, ezilenlere sirtimizi donemeyiz.
danıştay'a yapılan saldırı bürokrasiye ve -ne kadar haklı olduğu tartışılır- bir yargı sistemine gözdağı vermektir kanımca. ezilen halkın sesinin dile gelmesi kesinlikle değildir. ortada ciddi siyasi bir oyun ve ajistasyon sözkonusudur zaten.
şiddetle ve böyle bir eylemle asla ama asla bir kuruma gözdağı verilemez. beyazıt kapısının önünde "yaşasın halkların kardeşliği," diye haykıran insanlara göz yaşartıcı biber gazlarıyla girişilirken, "türbanlı okula gireriz!" diye bağıranlara hiç bir şey yapılmamaktadır. halkların kardeşliğini isteyenleri "bölücü" gören devletin, türbanı isteyenleri "bütünleyici" görmesi komikliktir, absürdlüktür bence.
türban siyasal bir simgedir. bu açıktır. örneğin, "müslüman" bir öğretmen derse türbanlı girme özgürlüğüne sahip olursa, musevi olan öğretmen de boynunda davit'in yıldızıyla derse girme özgürlüğüne sahip olmalıdır kanımca. ama çok uç bir örnek olduğunun farkındayım bunun elbette ki...
ezilen halk diye bir kavram bence bir halk kendisinin ezildiğinin farkında değilse mevcut olan bir şey değildir. tepeden inmeci, sözümona bir demokrasiyi uygulayan devletlerde de durumun böyle olması da bir kaderdir, kaçınılmazdır.
bir bizim ülkemiz için şu cümle çok geçerli bir doğrudur: "demokrasi çoğunluğun tercihi değil, azınlığın saygısıdır."
çoğunluğumuzun, yani "ezilen"in kime oy verip, başımıza getirdiği de aşikardır.
o ezilen toplulukların içinde de aslında ezilen kişilerin kim olduğunu da hemen söyleyeyim ben ama: kadınlar.
(bugün, bu ülkede kadınları topluma kazandırma amacı güden bir eğitim kampanyasına bir takım kişiler karşı çıkmaktadırlar örneğin. bu kampanyanın türk okullarında okuyacak olan kızların etnik kimliklerini bozacaklarını iddia edecek denli derin bir faşizmin içine düşmüş kimi zihinler vardır. cidden çok ama çok yazıktır.)
siyasetin bir güç dengesi(!) üzerine olduğunu düşünürsek zaten herhalükarda faşizme bir noktasında vardığını da söylemek yanlış olmaz ayrıca...
Posted by Ç. | 10:31 AM
bu duyarli yorumun icin tesekkurler c. danistay'a yapilan saldiri bence de politik saikleri bakimindan ezilen halkin ofkesinin disavurumu olarak degerlendirilemez. o yuzden savunmuyorum demistim zaten. dikkat cekmek istedigim nokta, bu saldirinin kimi olasi muhalefet unsurlarini devletin destekcisi konumuna savurdugudur.
ezilen halk kavramini sosyo-psikolojik bi kavram olarak kullanmiyorum. halkin mevcut objektif konumu onun kendine iliskin bilincinden ayri olarak degerlendirilebilir. ezilmek ve bunun farkinda olmamak mumkundur.
Posted by QM | 12:53 PM
söylediğin şey marksist teoriyle içiçe durumda bir şey. ezilen ezildiğinin farkında değil elbette. o kısmını anladım. yorumumun amacı seni eleştirmek değil, sadece incelyici bir şekilde yazına açılım getirmekti zaten benim. yoksa ne haddime! :)
tek derdim bu "bölücülük" tutumu.
dinsel yaklaşımları çimento olarak gören devletimiz ümmetçilik peşindedir bu meseleyi bu kadar büyüterek. bütünleyici olmaya çalışırken, aslında bölücülüğü desteklemektedir.
ben bunu gördükçe, liderlerdeki bu lakaytlığı izledikçe, takip ettikçe kendimden ve bu ülkenin vatandaşı olmaktan utanıyorum.
derdim, bir insanın başörtüsü asla değildir. derdim insanın özgürleşmesidir. eşitliğidir. bu eşitlik inanç paydasında ele alınamaz, buradan çıkartılan bazı hükümlerle verilemez, paylaştıralamaz. sorun da bundan ileri gelmektedir aslında.
Posted by Ç. | 1:04 PM
Post a Comment