Marlon
Marlon, cok buyuk bir amcamizdi. Genellikle onun buyuk oyunculuk yeteneginden bahsedilirken ilk referans kaynagi "Godfather"dir. Benim icin oyle degil. Benim icin Marlon 1952 yapimi, Elia Kazan'in yonetmenligini yaptigi, ve bir John Steinbeck romanindan uyarlanan "Viva Zapata" adli filminde canlandirdigi Meksikali unutulmaz ozgurluk savascisi Emiliano Zapata karakteriyle ozdeslesmistir. Hayranligimin, oykunmemin, imrenmemin kaynagi, oyuncu Marlon'la gercek tanisikligim bu filmin eseridir. Filmdeki meksikali koylu aksanini edinmek icin birkac ay Meksikali koylulerle beraber yasadigi rivayet olunur, isini asik amator ruhlu profesyoneldir o. Safligi, ofkeyi, aski, binbir duyguyu, cehaleti, gururu, vefayi, binbir durumu, oylesine canli oylesine olagan anlatir ki, "cok iyi rol yapiyor" demek Marlon'a hakaret olur. Yasar ve hisseder, senin benim yasadigimizdan farkli bir sey degildir onun ekranin onunde canlandirdigi karakterlerin yasami. Marlon'un canlandirdigi karakterlere yaptigi sey bir hayat dokunusudur. Onlar hepimiz kadar canli hepimiz kadar sahidirler.
Marlon'un canlandirdigi bir karakterin baskasi tarafindan oynanmasi o kisi icin bastan bir kayiptir. Bertolucci'nin "Paris'te son Tango"sundaki Marlon, kendinden kacan ortayasli bir depresiftir; "On the waterfront"ta yitik bir genc boksor; Arzu tramvayi'da, kenar mahallenin ele avuca sigmaz serserisi; Godfather'da yasam felsefesi olan derinlik sahibi "baba"dir, her bakimdan. Marlon zirvedir, esiktir, herkesin onun iyi bir kopyasi olmaya didinmesi gerekn Platon'un "oyuncu ideasi"dir o. Simarik yeteneksiz oyuncularin kendini bilmezligine bir tokat, cagimizin zuppe az icerik cok paket kulturune mutevazi bir derstir.
sinemayı çok seviyorum
eskilere de ayrı bir düşkünlüğüm var
ama filmden çok anlamayan zihniyetin marlon brandoyu "godfather" ile sınırlandırmasından hiç hazetmiyorum!
yine de benim gözümde arzu tramvayı listenin başını çeker.
bugün kendimi şehrin bilinmedik yönlerine adayıp sokakalarında kaybolurken bir kitapçıya denk geldim, camlarda % 70 filan yazıyor. Daldım hemen içeri, Fransada küçük bir şehirde İngilizce kitap bulabilmek için çaba sarf etmek gerekiyor sanırım. Neyse, marilyn monroe hakkında bir kitaba denk geldim 9 euroya. sayfaların içinde dalıp gitmişken rastgele bir yerde duruverdim, önümde brando vardı. gülümsedim ve yazını görmek en büyük keyif oldu bunun üstüne :)
Posted by si-men | 10:12 PM
Post a Comment