Remember Remember...the 11th of September
Augusto Pinochet, dun itibariyle aramizdan ayrildi, hakkin koruyucu kollarina kavustu. Bu dunyada adalet yok diyorsaniz fena halde haklisiniz, herkesin hak ettigi bir yasam suresi varsa Pinochet'ninkinin 91 yil olmadigi kesindir.
Bir Guney Amerika ulkesini gozununuz onune getirin. Adi Sili olsun. Bu ulkede, 1973 yilinda secimle iktidara gelen sosyalist bir hukumet dusunun, basinda Allende olsun. Allende'nin cok guvendigi ust duzey subaylardan birini dusunun, adi Pinochet olsun. O derece guveniyor ki, Pinochet'nin Genelkurmay Baskani olmasina destek verenlerden biri de Allende. Iste bu ayni Pinochet, Genelkurmay baskani olduktan sadece uc hafta sonra CIA destekli bir darbe yapiyor, ve Allende'nin de icinde bulundugu Baskanlik Sarayi'ni bombalatiyor. Allende kacabilir, Sili'nin Brutus'u Pinochet ile isbirligi yapip hayatini kurtarabilir, belki de sefa icinde omurunun geri kalanini tuketebilirdi. Ama o Baskanlik Sarayi'ni terk etmemekte karar kildi. 11 eylul 1973 gunu, Allende'nin oldurulmeden birkac saat once Radio Magallanes'ten halka yaptigi son seslenis fazlasiyla dramatik ve epiktir, gercek olamayacak kadar guzeldir. Sili halkinin Allende'den duydugu son sozler sunlardir:
Long live Chile! Long live the People! Long live the Workers! These are my last words. I am sure that my sacrifice will not be in vain; I am sure that it will at least be a moral lesson which will punish felony, cowardice and treason.
Baskanlik Sarayi'nin bombalanmasiyla beraber 17 yil surecek olan Pinochet diktatorlugu de baslamis oldu. Buyuksehir belediyesinden iyi olmasin, Pinochet askeri diktatorlugu calisiyor: toplu stadyum infazlari, Atlantik okyanusu semalarinda gozu bagli insanlarin ucaktan asagi atilmasi, faili mechuller, iskenceler, tecavuzler gundelik rutin. Kan ve barut. Iste bu Pinochet, omrunu bu dunya uzerinde bulunan hic bir mahkemeye hesap vermeden tamamlama luksune sahip oldu. O yuzden bu dunyada adalet yok diyorsaniz, yine fena halde haklisiniz. Pinochet'nin olumuyle beraber, ABD'nin "arka bahcesi" olarak anilan Latin Amerika'nin tarihinde karanlik bir donem de simgesel bir sona erismis oldu. Tarihi kisiler yazmiyor belki, ama sormadan edemiyor insan: Onurlu Allende mi kazanmis oldu, yoksa hain Pinochet mi? Castro'nun Kuba'sina, Hugo Chavez'in Venezuela'sina, Morales'in Bolivya'sina, Lula'nin Brezilya'sina, Safik Handal'in miras biraktigi Salvador'a, EZLN'nin Meksika'sina bakinca, yuzde yuz objektif olmasa da, Allende diyesim geliyor benim. Remember remember the 11th of September:
They have the power, they can smash us, but social processes are not detained, not through crimes nor power. History is ours, and the people will create it.
Allende'nin su sozlerindeki idealizm kendi yasadigi donemin ruhu ile uygunluk icinde. Bizler bu idealizmden yoksunuz. Keske olmasaydik.
Bir Guney Amerika ulkesini gozununuz onune getirin. Adi Sili olsun. Bu ulkede, 1973 yilinda secimle iktidara gelen sosyalist bir hukumet dusunun, basinda Allende olsun. Allende'nin cok guvendigi ust duzey subaylardan birini dusunun, adi Pinochet olsun. O derece guveniyor ki, Pinochet'nin Genelkurmay Baskani olmasina destek verenlerden biri de Allende. Iste bu ayni Pinochet, Genelkurmay baskani olduktan sadece uc hafta sonra CIA destekli bir darbe yapiyor, ve Allende'nin de icinde bulundugu Baskanlik Sarayi'ni bombalatiyor. Allende kacabilir, Sili'nin Brutus'u Pinochet ile isbirligi yapip hayatini kurtarabilir, belki de sefa icinde omurunun geri kalanini tuketebilirdi. Ama o Baskanlik Sarayi'ni terk etmemekte karar kildi. 11 eylul 1973 gunu, Allende'nin oldurulmeden birkac saat once Radio Magallanes'ten halka yaptigi son seslenis fazlasiyla dramatik ve epiktir, gercek olamayacak kadar guzeldir. Sili halkinin Allende'den duydugu son sozler sunlardir:
Long live Chile! Long live the People! Long live the Workers! These are my last words. I am sure that my sacrifice will not be in vain; I am sure that it will at least be a moral lesson which will punish felony, cowardice and treason.
Baskanlik Sarayi'nin bombalanmasiyla beraber 17 yil surecek olan Pinochet diktatorlugu de baslamis oldu. Buyuksehir belediyesinden iyi olmasin, Pinochet askeri diktatorlugu calisiyor: toplu stadyum infazlari, Atlantik okyanusu semalarinda gozu bagli insanlarin ucaktan asagi atilmasi, faili mechuller, iskenceler, tecavuzler gundelik rutin. Kan ve barut. Iste bu Pinochet, omrunu bu dunya uzerinde bulunan hic bir mahkemeye hesap vermeden tamamlama luksune sahip oldu. O yuzden bu dunyada adalet yok diyorsaniz, yine fena halde haklisiniz. Pinochet'nin olumuyle beraber, ABD'nin "arka bahcesi" olarak anilan Latin Amerika'nin tarihinde karanlik bir donem de simgesel bir sona erismis oldu. Tarihi kisiler yazmiyor belki, ama sormadan edemiyor insan: Onurlu Allende mi kazanmis oldu, yoksa hain Pinochet mi? Castro'nun Kuba'sina, Hugo Chavez'in Venezuela'sina, Morales'in Bolivya'sina, Lula'nin Brezilya'sina, Safik Handal'in miras biraktigi Salvador'a, EZLN'nin Meksika'sina bakinca, yuzde yuz objektif olmasa da, Allende diyesim geliyor benim. Remember remember the 11th of September:
They have the power, they can smash us, but social processes are not detained, not through crimes nor power. History is ours, and the people will create it.
Allende'nin su sozlerindeki idealizm kendi yasadigi donemin ruhu ile uygunluk icinde. Bizler bu idealizmden yoksunuz. Keske olmasaydik.
Sendero Luminosa vardı bir de Peru'da...Yillar once film festivalinde Allende belgeseli gostermislerdi agla agla bir hal olmustuk, Latin Amerika baska bir olay azizim...
Posted by ilsabutler | 11:43 PM
Luminosa, Maocu Aydinlik Yol("Shining Path") elbette! O belgeseli duymustum, gitmek kismet olmamisti, baska sefere umarim. Bir daha dunyaya gelsem Latin Amerikali olmak isterim, siparis yapiyorum burdan yukardakine.
Posted by QM | 7:16 AM
sayende bi sürü şey öğrendim...teşekkür ederim...:)
Posted by Mathy | 10:33 PM
pinochet'ten çok, sanki Salvador Allende belgeseli gibi olmuş.
Can Dündar'ın seslendirdiğini hayal ediyorum.
Sanırım daha da etkileyici olurdu.
Bir de grup yorumun türkçeye çevirdiği meşhur venseremos eşliğinde.
ya da nazım hikmetin bahsini ettiği paraguay halk türküleri eşliğinde.
Posted by birisinin yeri | 11:41 PM
Victor Jara'yı da hatırlayalım.
Posted by Anonymous | 12:23 AM
Post a Comment