Sunday, December 21, 2008

Ozur Diliyoruz

“Ozur diliyoruz” adiyla baslatilan imza kampanyasina (bkz. www.ozurdiliyoruz.com) acilan bildiri, iki cumleden ibaret:

"1915’te Osmanli Ermenileri’nin maruz kaldigi Buyuk Felaket’e duyarsiz kalinmasini, bunun inkar edilmesini vicdanim kabul etmiyor. Bu adaletsizligi reddediyor, kendi payima Ermeni kardeslerimin duygu ve acilarini paylasiyor, onlardan ozur diliyorum."

Imza kampanyasi baslar baslamaz artik hepimizin ezberledigi devletlu tepkiler, Turkiye Cumhuriyeti’nin yetkili makamlari (“Peki ya Ermenilerin gerceklestirdigi cinayetler?”), kimi emekli buyukelciler (“Peki ya Asala teroru?”) ve anaakim medyanin en dinamik unsurlari (Ertugrul Ozkok gibi soylersek, “saka mi bu?”) tarafindan gecikmeden servise sunuldu. Sivil toplum cephesinde ise, “Biz ozur dilemiyoruz” temali onlarca karsi-kampanya duzenlendi, kampanyayi duzenleyenlerin “aydin” kimlikleri dalga konusu yapildi, “vatana millete devlete baglilik” konulu ebed-muddet imtihanda sinifta kaldiklari cumle aleme ilan edildi. Aslina bakilirsa, kimse de aksini beklemiyordu zaten.

Imza kampanyasina acilan iki cumlelik bildiri, Ermeni katliamina iliskin tavrin, Hrant Dink’in ifade ettigi sekliyle, “siyasi degil vicdani bir mesele” olarak anlasilmasina donuk bir duyarliligi yansitiyor. Metinde “duyarsiz kalmama,” “vicdan,” “duygu ve acilarin paylasimi” gibi kavramlarla ifade edilen kisisellestirilmis tepki durumu, biteviye siyasi tartismalarla yipranmis ve kirletilmis bir alandan farkli bir yorungeye isaret ediyor. Sozkonusu olan, sivil bir tepkisellik ve irade gosterimi araciligiyla tanimlanan ve siyasetin basitce “milli menfaatler” uzerinden sifrelenen bir oyun olarak tesisine karsi cikan bir yonelimdir. Temel sorunun “bir bireysel vicdan meselesi olarak Ermeni katliami” minvalinde sunulmasi, kati-milliyetci ideolojinin klasik etki alani disindakileri bile zaman zaman etkisi altina alan “Acaba gun gelir bizden toprak/tazminat da isterler mi?” ve “Soykirim mi degil mi?” vb. benzeri sorulari anlamsiz kiliyor. Metinde “soykirim” yerine “Buyuk Felaket” ifadesinin yer almasi bu anlamiyla ikili bir islev goruyor: hukuki/politik bir tanimlama olarak “soykirim” kavraminin kullaniminin “iceride” refleksif tepkilerin odagi olacagi aciktir – iletilmesi gereken mesajin selameti acisindan “soykirim” kavramindan imtina edilmesi sirf bu bakimdan olsa bile hayirlidir. “Disarisi” acisindan ise, 1915’te gerceklestirilen zorunlu gocun – eski adiyla, tehcirin – sonucu olan Ermeni katliaminin Ermeni dilindeki adidir “Buyuk Felaket” (“Medz Yegern”) – bu bakimdan, bu kavramin kullanimi, hakiki bir ozdeslesmenin ve iki halk arasindaki samimi bir kucaklasmanin zeminini hazirlar.

Tuesday, December 16, 2008

Memleket ziyareti




Memleketime geldim, icim huzurla doldu. Bir de su yandaki gibi bir kar bekliyorum, her yer pempeyaz olsun.
Bir de gelirken, Airmall diye bir havayolu satis sirketinin su slogani gozume carpti:
"I am what I shop."
ohannesburgh dedim.

Saturday, December 13, 2008

Yunanistan Ayaklanmasi Dersleri ya da Bir Yunan Dunyaya Bedeldir

O bayragi o binaya dikeceksin arkadas!

Renklerdeki muthis ahenk! (o kafasindakinden ben de istiyorum!)



Yandim allah! Oglum Kostas iki bardak su dok!

Abiler, hah durun oyle iki dakika, geliyorum suprizim var!


Size layik degil ama, cam sakizi coban armagani!


Toz duman arasinda kuygu havada kosturan rin tin tin'e dikkat! Yunan fasistini kokusundan tanir!

Rin tin tin de devrimden yana, hayvan haklari icin en onde carpisiyor!

Ben onden bir yoklayip geliyorum su aynasizlari, sizler yandan kaldirim tasi sokmeye devam!

Ha Paris 68 Ha Atina 08!

Aralik 2008 Yunanistan Ayaklanmasi...Uzun yillar sonra dahi taptaze hatirlanacaktir.

16 yasindaki yoldaslarini katleden Yunanistan devletine dunyayi zehir eden Yunanistan gencligine selam olsun. En ufak kivilcimla patlayan, dur durak tanimayan, 'Katiller hükümeti utan, defol’ sloganlariyla, "En buyuk kabuslarini gercek yapalim" (ayaklanmaya ortaokul ogrencilerinin slogani!) nidalariyla kukreyen, Yunan isci sinifiyla birlikte yurumenin yollarini arayan Yunanistan gencligi bizlere ve dunyaya ornek olsun.
Bizim topraklarda her gun olduruluyor insanlar. Kiminin kanalizasyonda yuzduruluyor bedenleri, kiminin bos arazilere atiliyor. Kimi gupegunduz vuruluyor sokak ortasinda, kimi parkta arkadaslariyla dolasirken polisin tekmesini govdesinde yiyerek son veriyor yasamina. Kimi coplarla dovulerek kan kusa kusa oluyor, kimi sorguda yuksek katlardan asagi atiliyor.
Yunanistan'da bir tek kisinin oldurulmesiyle dunya alt ust oluyor, ulke agliyor, genclik savasiyor. Zamanda herseyi icine ceken bir yarik aciliyor, dostu dusmani, iyiyi kotuyu bicak gibi ikiye ayiriyor.

Friday, December 12, 2008

Miska

Ben ufakkene hayvanlarin her cesidini cok severdim. Baligim vardi, sonra kusum vardi, sonra tavsanlarim oldu, sonra civcivlerim, sonra kopegim, sonra kedim...Bunlarin hepsi de oyle tasrada kirda bayirda degil, Istanbul'daki sikisik apartman binalarinin birindeki 2 oda 1 salon bogucu bir sehir evinde oldu. Baliklarla iletisim imkani kuramadigim icin onlarin sevgisi de aslina bakarsaniz bir miktar yalan oldu. Kuslar konusmayan muhabbet kuslariydi, kavramsal celiski vardi bu durumda, adapte olamadim. Tavsanlarim minik minik sicarlardi, en cok onu hatirliyorum, bir de oldukleri zamanki kaskati vucutlarini. Civcivler ev hayvani degiller, deneyimle sabitledim. Kopek muazzam ilgi hayvani, bir gun cikarmadim sokaga, salonun ortasina isyan imzasini kaba etinden cikan parcaciklarla atti.

En son kedim oldu. Adi Miska, daha once bahsetmistim, ama coook uzun zaman oldu. Simdi o kedi buyudu, kocaman azmancan oldu. Miska'nin adini koyma seruveni oncelikle abidik gubidik bildik kedi isimlerini (cingoz, pamuk, cimcime vs) elemekle basladi. Sonra bir muddet arastirma/sorusturma ile beraber o ara sevdigim iki yazarin isimlerini birlestirmekle son buldu. Michel Foucault'nun Mis'i Kafka'nin Ka'si..Miska. Hem ekstra artisi da suydu ki, Miska bir rus ismi gibi geliyor kulaga. Raskolnikov, Ilyanuska, Bolkonsky kadar havali degil belki ama yine de ilik bir rus esintisini veriyor yeterince. Sonrasinda ogrendim ki efendim, meger bu miska bir rusca kelimeymis aslinda. "Minik ayi" demekmis hatta, bizim miska'nin gunumuz boyutlari dusunuldugunde pek ongorulu bir isim koydugum muhakkaktir. Zira ortalama bir kedi 4 kilo civari iken bizimki 6 hatta kimi rivayetlere -tartilara- gore 6.5 kilodur. Azmandir, kaplandir.

Thursday, December 11, 2008

ruhsuz hayat bombalari

Ruhsuz olmak ile gercekci olmak arasinda bir fark var mi acaba? Mesela gercekcilik ne iyimser ne de kotumser olmak, aksine bu iki oznel yonelimin ortasinda dar bir yol tutturmak ise...Ama "ruh sahibi olmak" ise tam da o anlamiyla oznel olmak, iki yonelimden birine savrulmak ise...E o zaman gercekci olmak ruhsuz olmak olmuyor mu? Soyle de sorabiliriz: gercekci olmak insanliga sigar mi?

Bir hocam vardi. Hala hocam sayilir kendisi aslinda, ama artik ondan ders almiyorum. Felsefeci kisisi bir insan ("filozof" cok yuklu bir terim, tasimasi zor; en guzeli yerini bilip alcakgonullu limanlara demir atmak). Demisti ki bir gun bana: "Hayat fazlasiyla cok yonlu genis bir deryadir, en guzeli bu cok boyutlu matrisin her noktasindan bir nese cikarmaktir, felsefe bu bakimdan tek yol degil, sadece bir yoldur." Sevgili hocam bunu bana soylediginde henuz daha korpe bir delikanliydim. Soyledikleri bana cok manali gelmemisti, sanki felsefeye yeterince vakit ayirmamasinin suslu bir bahanesini yapmaktaydi. O zamanlar, kutsadigim bu felsefe deryasina kendini cileci bir vakfedisin otesinde her soz bana zirilti, mirilti ve hatta hirilti gibi gelmekteydi. Ama simdi goruyorum ki, hayat hakikaten cok yonlu genis bir deryadir. Az ama oz bir sekilde soylemek gerekirse: zararin neresinden donulurse kardir. Artistik bir sekilde soylemek gerekir ise: her fark edis, erken fark edistir.

Cocukken garip bir dusuncem vardi. Ailecek oturdugumuz zaman, ozellikle de misafirlerle kalabaliklastigimiz siralarda, disardan birinin salonun tam ortasina bir el bombasi attigini dusunurdum. Bu el bombasi patlarsa hepimiz natur-mort olucaz, ama bunu durdurmanin tek yolu da benim o bombanin uzerine atlamam. Epey psikomanyak bir hayal dunyasi farkindayim. Neyse, her seferinde ben o bombanin ustune atlamak suretiyle cekirdek ailemi ve genis ailemi kurtarirdim. Bir keresinde bunu bir yakinima sordugumda, yani oyle bir olay olsa ne yapardin diye, atlamazdim yan odaya kacardim dedi. Cok sasirmistim o an, hala o saskinlik bellegimde sarapneldir. Sozun ozu, I am a Hiro Nakamura!

Wednesday, December 10, 2008

Aaa benim blogum var!

Evet yaa bir blogum var, hanimis benim blogum!

a href="http://www.justforeignpolicy.org/iraq/iraqdeaths.html">Just Foreign Policy Iraqi Death Estimator