Ozur Diliyoruz
“Ozur diliyoruz” adiyla baslatilan imza kampanyasina (bkz. www.ozurdiliyoruz.com) acilan bildiri, iki cumleden ibaret:
"1915’te Osmanli Ermenileri’nin maruz kaldigi Buyuk Felaket’e duyarsiz kalinmasini, bunun inkar edilmesini vicdanim kabul etmiyor. Bu adaletsizligi reddediyor, kendi payima Ermeni kardeslerimin duygu ve acilarini paylasiyor, onlardan ozur diliyorum."
Imza kampanyasi baslar baslamaz artik hepimizin ezberledigi devletlu tepkiler, Turkiye Cumhuriyeti’nin yetkili makamlari (“Peki ya Ermenilerin gerceklestirdigi cinayetler?”), kimi emekli buyukelciler (“Peki ya Asala teroru?”) ve anaakim medyanin en dinamik unsurlari (Ertugrul Ozkok gibi soylersek, “saka mi bu?”) tarafindan gecikmeden servise sunuldu. Sivil toplum cephesinde ise, “Biz ozur dilemiyoruz” temali onlarca karsi-kampanya duzenlendi, kampanyayi duzenleyenlerin “aydin” kimlikleri dalga konusu yapildi, “vatana millete devlete baglilik” konulu ebed-muddet imtihanda sinifta kaldiklari cumle aleme ilan edildi. Aslina bakilirsa, kimse de aksini beklemiyordu zaten.
Imza kampanyasina acilan iki cumlelik bildiri, Ermeni katliamina iliskin tavrin, Hrant Dink’in ifade ettigi sekliyle, “siyasi degil vicdani bir mesele” olarak anlasilmasina donuk bir duyarliligi yansitiyor. Metinde “duyarsiz kalmama,” “vicdan,” “duygu ve acilarin paylasimi” gibi kavramlarla ifade edilen kisisellestirilmis tepki durumu, biteviye siyasi tartismalarla yipranmis ve kirletilmis bir alandan farkli bir yorungeye isaret ediyor. Sozkonusu olan, sivil bir tepkisellik ve irade gosterimi araciligiyla tanimlanan ve siyasetin basitce “milli menfaatler” uzerinden sifrelenen bir oyun olarak tesisine karsi cikan bir yonelimdir. Temel sorunun “bir bireysel vicdan meselesi olarak Ermeni katliami” minvalinde sunulmasi, kati-milliyetci ideolojinin klasik etki alani disindakileri bile zaman zaman etkisi altina alan “Acaba gun gelir bizden toprak/tazminat da isterler mi?” ve “Soykirim mi degil mi?” vb. benzeri sorulari anlamsiz kiliyor. Metinde “soykirim” yerine “Buyuk Felaket” ifadesinin yer almasi bu anlamiyla ikili bir islev goruyor: hukuki/politik bir tanimlama olarak “soykirim” kavraminin kullaniminin “iceride” refleksif tepkilerin odagi olacagi aciktir – iletilmesi gereken mesajin selameti acisindan “soykirim” kavramindan imtina edilmesi sirf bu bakimdan olsa bile hayirlidir. “Disarisi” acisindan ise, 1915’te gerceklestirilen zorunlu gocun – eski adiyla, tehcirin – sonucu olan Ermeni katliaminin Ermeni dilindeki adidir “Buyuk Felaket” (“Medz Yegern”) – bu bakimdan, bu kavramin kullanimi, hakiki bir ozdeslesmenin ve iki halk arasindaki samimi bir kucaklasmanin zeminini hazirlar.
"1915’te Osmanli Ermenileri’nin maruz kaldigi Buyuk Felaket’e duyarsiz kalinmasini, bunun inkar edilmesini vicdanim kabul etmiyor. Bu adaletsizligi reddediyor, kendi payima Ermeni kardeslerimin duygu ve acilarini paylasiyor, onlardan ozur diliyorum."
Imza kampanyasi baslar baslamaz artik hepimizin ezberledigi devletlu tepkiler, Turkiye Cumhuriyeti’nin yetkili makamlari (“Peki ya Ermenilerin gerceklestirdigi cinayetler?”), kimi emekli buyukelciler (“Peki ya Asala teroru?”) ve anaakim medyanin en dinamik unsurlari (Ertugrul Ozkok gibi soylersek, “saka mi bu?”) tarafindan gecikmeden servise sunuldu. Sivil toplum cephesinde ise, “Biz ozur dilemiyoruz” temali onlarca karsi-kampanya duzenlendi, kampanyayi duzenleyenlerin “aydin” kimlikleri dalga konusu yapildi, “vatana millete devlete baglilik” konulu ebed-muddet imtihanda sinifta kaldiklari cumle aleme ilan edildi. Aslina bakilirsa, kimse de aksini beklemiyordu zaten.
Imza kampanyasina acilan iki cumlelik bildiri, Ermeni katliamina iliskin tavrin, Hrant Dink’in ifade ettigi sekliyle, “siyasi degil vicdani bir mesele” olarak anlasilmasina donuk bir duyarliligi yansitiyor. Metinde “duyarsiz kalmama,” “vicdan,” “duygu ve acilarin paylasimi” gibi kavramlarla ifade edilen kisisellestirilmis tepki durumu, biteviye siyasi tartismalarla yipranmis ve kirletilmis bir alandan farkli bir yorungeye isaret ediyor. Sozkonusu olan, sivil bir tepkisellik ve irade gosterimi araciligiyla tanimlanan ve siyasetin basitce “milli menfaatler” uzerinden sifrelenen bir oyun olarak tesisine karsi cikan bir yonelimdir. Temel sorunun “bir bireysel vicdan meselesi olarak Ermeni katliami” minvalinde sunulmasi, kati-milliyetci ideolojinin klasik etki alani disindakileri bile zaman zaman etkisi altina alan “Acaba gun gelir bizden toprak/tazminat da isterler mi?” ve “Soykirim mi degil mi?” vb. benzeri sorulari anlamsiz kiliyor. Metinde “soykirim” yerine “Buyuk Felaket” ifadesinin yer almasi bu anlamiyla ikili bir islev goruyor: hukuki/politik bir tanimlama olarak “soykirim” kavraminin kullaniminin “iceride” refleksif tepkilerin odagi olacagi aciktir – iletilmesi gereken mesajin selameti acisindan “soykirim” kavramindan imtina edilmesi sirf bu bakimdan olsa bile hayirlidir. “Disarisi” acisindan ise, 1915’te gerceklestirilen zorunlu gocun – eski adiyla, tehcirin – sonucu olan Ermeni katliaminin Ermeni dilindeki adidir “Buyuk Felaket” (“Medz Yegern”) – bu bakimdan, bu kavramin kullanimi, hakiki bir ozdeslesmenin ve iki halk arasindaki samimi bir kucaklasmanin zeminini hazirlar.